21 Şubat 2009 Cumartesi

Güzel Bir Site

http://www.afacancocuk.com/anasayfa.asp harika bi site herkes girsin

13 Şubat 2009 Cuma

Anadolu Medeniyetler Müzesi

Anadolu Medeniyetler Müzesi

M.Ö.1200'lerden Günümüze Anadolu Uygarlıkları İ. Ö. II. binin sonlarında, boğazlar üzerinden Anadolu’ya olan Deniz Kavimleri Göçleri köklü değişikliklere neden olur. Anadolu’nun büyük bir bölümüne egemen olan Hitit İmparatorluğu tarih sahnesinden silinir. İ. Ö. I. binin ilk yarısında, Anadolu, çeşitli bölgelerde kurulan Geç Hitit, Urartu ve Frig krallıkları idaresi altında kalır. Aynı tarihlerde, Dor göçlerinden nasibini alan Yunanistan halkı ise, adalar üzerinden Batı Anadolu’ya geçerek yerli halkla kaynaşır ve İon Uygarlığının temelini atar. Böylece, ilk koloni yerleşimleri kurulur. Pergelle çizilmiş motiflerin özelliklerini yansıtan bu dönem, “PROTOGEOMETRİK DÖNEM” olarak adlandırılır (İ. Ö. 1100 - 950). Yuvarlak motiflerin yerlerini köşeli geometrik motiflere bırakması ile “GEOMETRİK DÖNEM” başlar (İ. Ö. 950 - 600). Sanata süreklilik veren İonya da, doğu sanatı ile tanışmanın sonucu olarak; gerek heykeltraşlık, gerek mimari, gerekse seramik sanatında önemli gelişmeler olur. Mimaride, daha sonraki dev tapınakların temeli atılır. Heykeltraşlıkta, Protogeometrik ve Geometrik döneme nazaran insan anatomisi daha gerçekci verilmeye başlar. İ. Ö. 670 yıllarında büyük mermer heykeller yapılmaya başlar. Seramik sanatında ise Oriantalizan dönemde, Doğu Yunanın, hayvan frizli boyalı çanak - çömleği, Anadolu’nun renkliliği seven canlı anlatımı ile devam ettirilir. Oriantalizan Dönemden sonra “ARKAİK” Dönemde, yaratılan büyük boy eserlerde bu üslubun bir ölçüde devam ettiği izlenebilir. Bu dönemdeki, Batı Anadolu kültürüne has heykeller ve İon mimari tarzı, Batı Ege’de daha sonra “KLASİK ÇAĞ” sanatını etkiler. İ. Ö. 700 - 300 tarihleri arasında, Güney - Batı Anadolu’da Karia ve Lykia uygarlıkları vardır. Karyalıların ve Lykialıların Güney - Batı Anadolu’da, özellikle kaya mezarları Anadolu’nun en gözalıcı anıtları arasında yer alır. Orta Anadolu’da ise, Sardes başkent olmak üzere Lidya Krallığı hüküm sürer. Krallık, sınırlarını Kızılırmak’a kadar genişleterek, Frig Krallığını egemenliği altına alır. Bulunduğu konum nedeni ile Ion kentleri ile yakınlık kuran Lidya, Efes kentini de hakimiyeti altına alır ve bölgenin en zengin devleti haline geliri. İ. Ö. 7. yüzyılda ilk madeni parayı basarak tarihteki yerini alır. Lidya hakimiyeti İ. Ö. 546 yılında Persler tarafından yıkılır ve Anadolu Pers egemenliği altına girer (İ. Ö. 546 - 334). Bu dönemde Anadolu’da var olan sanatta Pers etkileri görülmeye başlar. Greko - Pers stili sanat eserlerinin yaratıldığı bir ortam oluşur. İ. Ö. 4. yüzyıl sonlarında, Makedonyalı Büyük İskender, Pers egemenliğine son verir ve İ. Ö. 330 - 30 yılları arasında süren “HELLENİSTİK DÖNEM” başlar. Ancak, Büyük İskender’in ölümü üzerine, kurduğu bu büyük imparatorluk, iktidar kavgasına giren generalleri tarafından paylaşılır. Anadolu’nun önemli bir kısmı Bergama Krallığı’na bağlanır. Son Bergama Kralının vasiyeti üzerine, Anadolu’nun batısı Roma egemenliğine girer. Vasiyet yolu ile Roma egemenliğine giren Anadolu, savaştan çok sulh yolu ile romalaşır. Ancak, Anadolu’nun geleneksel kültürü yaşatılmaya devam eder. Roma’nın en etkin olduğu dönemde bile, bölgesel özelliklerin ağır bastığı görülür. Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle, eski bir Yunan kenti olan “Byzantion” 330 yılında, Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olur ve adı imparatorun adına izafeten, “Konstantinopolis” olarak değişir. Bizans sanatı, Anadolu’da gelişen ve bölgesel özellikleri ağır basan Roma sanatı geleneğinin, Hiristiyan aleminin getirdiği yeni unsurların yoğurulması ile kişilik kazanır. Bizans Uygarlığının 4. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar yaklaşık bin yılı kapsayan bir yaşamı vardır. Mavera-ün Nehir batısında yaşayan ve 10. yüzyılda islamiyeti kabul eden Oğuz Türkleri, islamiyeti yaymak amacı ile sınırlarını genişletirler. Bizans topraklarına akınlar düzenlenir ve Alpaslan’ın, 1071’deki Malazgirt Savaşı ile, Türklere Anadolu kapıları açılır. İznik’e kadar gelen Selçuklu Türkleri burayı başkent yaparlar ve Anadolu, Büyük Selçuklu Devleti’nin eyaleti olur. 1157 tarihinde yıkılan Büyük Selçuklu Devleti’nin yerine, merkez Konya olmak üzere, Anadolu Selçuklu Devleti kurulur. Anadolu Selçuklu Devleti’nin, Moğol istilaları sonucu yıkılması üzerine, İlhanlıların eline geçen Anadolu, bir süre çeşitli bölgeleri yurt edinen Türk boylarının kurduğu beylikler halinde idare edilir (1071 - 1300). Oğuz Türklerinin Kayı Aşireti, Anadolu’ya geldikleri zaman, Selçuklu Sultanı tarafından Bizans sınırında Söğüt çevresine yerleştirilir. Böylece 600 yıl sürecek bir imparatorluğun temeli atılır. Osmanoğulları, sınırlarını genişleterek Bursa’yı alır ve başkent yapar. Bir süre sonra, Bizans’ın Avrupa yakasındaki topraklarını da sınırlarına katarak, başkent Edirne’ye taşınır. 1453 yılında, başkent olmasıyla birlikte İstanbul, bir sanat ve kültür merkezi olur. Osmanlı sanatının temelinde, kendisinden önce, Selçuklu döneminde yaratılan Türk - İslam ve Anadolu kültürünün sentezi yatar. İçinde bulunduğumuz bina, Osmanlı mimarisinin güzel örneklerindendir (1299 - 1923). 19. yüzyıl sonlarında zayıflayan Osmanlı İmparatorluğu dört bir yandan işgal edilir. 1919 yılında başlayan Kurtuluş Savaşı sonunda, 1923 yılında Cumhuriyet ilan edilir ve son olarak, Anadolu topraklarında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulur.

Dolmabahçe Sarayı

Dolmabahçe Sarayı

Dolmabahçe Sarayı, Avrupa sanatı üslûplarının bir karışımı olarak 1843-1856 yılları arasında inşa edilmiştir. Sultan Abdülmecit’in mimarı Karabet Balyan’ın eseridir. Osmanlı Sultanlarının her devirde birçok sarayı bulunurdu. Ancak esas saray Topkapı, Dolmabahçe Sarayının tamamlanmasından sonra terk edilmiştir. Dolmabahçe Sarayı 3 katlı, simetrik planlıdır. 285 odası ve 43 salonu vardır. Denizden 600 metrelik bir rıhtımı, kara tarafında ise birisi çok süslü 2 abidevi kapısı vardır. Bakımlı ve güzel bir bahçenin çevrelediği bu sahil sarayının ortasında, diğer bölümlerden daha yüksek olan tören ve balo salonu yer alır. Sarayın giriş tarafı Sultanın kabul ve görüşmeleri, tören salonunun diğer tarafındaki kanat ise harem bölümü olarak kullanılmıştı. İç dekorasyonu, mobilyaları, ipek halı ve perdeleri ve diğer tüm eşyası eksiksiz olarak, orijinaldeki gibi günümüze gelmiştir. Dolmabahçe Sarayı mevcut hiçbir sarayda bulunmayan bir zenginlik ve ihtişama sahiptir. Duvar ve tavanlar devrin Avrupalı sanatkârlarının resimleri ve tonlarca ağırlığında altın süslemeleri ile dekore edilmiştir. Önemli oda ve salonlarda her şey aynı renk tonuna sahiptir. Bütün zeminler birbirinden farklı, çok süslü ahşap parke ile kaplıdır. Meşhur Hereke ipek ve yün halıları, Türk sanatının en güzel eserleri, birçok yerde serilidirler. Avrupa ve Uzak doğunun ender dekoratif el işi eserleri sarayın her yerini süslerler. Pırıl, pırıl kristal avize, şamdan ve şömineler sarayın pek çok odasında güzelliklerini sergilerler. Dünyadaki saraylar içerisinde en büyük balo salonu buradakidir. 36 m. Yüksekliğindeki kubbesinden ağırlığı 4.5 ton olan devasa kristal avize asılı durur. Önemli siyasi toplantılarda, tebrik ve balolarda kullanılan bu salon, önceleri alttaki, fırına benzer bir düzen ile ısıtılırdı. Saraya kalorifer ve elektrik sistemi daha sonraları eklenmiştir. 6 Hamamdan Selamlık bölümündeki, eşi olmayan, güzel oymalı alabaster mermerleri ile dekorludur. Büyük salonun üst galerileri orkestra ve diplomatlar için ayrılmıştı. Uzun koridorlar geçilerek varılan harem bölümünde, sultan yatak odaları ve sultanın annesinin bölümü ile diğer kadın ve hizmetkârların bölümleri bulunmaktadır. Sarayın kuzey eklenti bölümü şehzadelere tahsis edilmişti. Girişi Beşiktaş semtinde olan yapı Resim ve Heykel Müzesi olarak hizmet vermektedir. Cumhuriyet döneminde, Atatürk’ün İstanbul ziyaretlerinde ikametgâh olarak kullanılan sarayda en önemli olay 1938’de Atatürk’ün ölümüdür. Halkın ziyaretine açık tutulan Atatürk’ün naşı buradan Ankara’ya gönderilmişti. Halen saraydaki saatler bu büyük Türk’ün anısına ölüm saatinde durdurulmuştur. Dolmabahçe sarayı haftanın belirli günlerinde ziyarete açık olup, görülmesi şart olan İstanbul hazinelerinden bir diğeridir.