31 Aralık 2009 Perşembe

Hoşgeldin Yeni Yıl 2010

HOŞGELDİN YENİ YIL 2010
Yaşamın kaynağı .Sevgi ise sevgi bir tutku, tutku bir amaç, amaç bir şeyleri birileriyle paylaşmaksa, paylaşmak dostluk, dostluk hatırlamaksa eğer hep aklımdasınız! Yeni yılda da dostluğumuzun daha da pekişmesi ve ebedi olması dileğimle daha nice mutlu yıllara!
Mutluluk bankasının sevgi şubesinde, 2010 no'lu hesabınıza, 365 gün daha yatırılmıştır. Mutlu bir şekilde harcamanız dileğiyle.. MUTLU YILLAR...
Yine yeni bir yıl var kapımızda. 2010 yılına gireceğimiz şu günlerde istediğiniz her şeyin gerçekleşmesi dileğiyle. Geleceğinizi oluşturacak her yeni gün bir önceki günden daha güzel, isteklerinize uygun ve sizi mutlu edecek şekilde olsun! İyi Seneler!
YENİ YILDA; Hayatı tutabilmek, Sevgiyi kaçırmamak, Keşke dememek için düşlerini ikiyle çarp bu kez... Ve onları gerçekleştirecek zamanı ayır kendine... MUTLU YILLAR!!
2010 yılı acılarımızla, sevinçlerimizle geride kalacak. 2010 daha fazla umut, daha fazla sevinç, daha fazla mutluluk getirsin. Yaşamında güzel yıllar, mutlu yarınlar, gerçek dostluklar hep seninle olsun. Yeni yılın sana ve tüm sevdiklerine sağlık, mutluluk, neşe, başarı, bolca para, sevgi ve huzur getirmesini dilerim. Mutlu Yıllar!!
Bembeyaz yağan kar, ne yaşanmışsa yaşansın örter geçmişin hatalarını... Yeni bir gelecek sunar bize ve yeni bir başlangıç... Yeni yılın tüm insanlığa ve ülkemize barış, mutluluk getirmesi dileğiyle yeni yılınızı kutlarım. Her şey gönlünüzce olsun!
2010 yılı öyle bir yıl olsun ki, 2008yılının tüm olumsuzluklarını bize unutturabilsin.. İsteklerimizin gerçekleşeceği bir yıl dileğiyle..
Yeni bir yıla girerken sevgi ve barış diliyorum. Savaşların, acıların ve felaketlerin, geçip giden koca bir yıl gibi geride kalması umuduyla.. Nice Yıllara!
Kardeşliğin doğduğu, sevgilerin birleştiği, belki durgun, belki yorgun, yine de mutlu, yine de umutlu, yine de sevgi dolu nice yıllara!
2010 yılında da hiç ümitsiz kalmaman ve hayallerine kavuşman dileğimle. İyi ve sağlıklı seneler!
Yeni yıl bizlere kutlu olsun.. Yeni yıl sizlere de kutlu olsun.. Sağlık, başarı ve mutluluk dolu olsun..
Yeni yılda, her şeyin gönlünüzce olmasını diler, tüm beklentilerinizin gerçekleşmesini temenni ederim. Mutlu yıllar...
En kötü günümüz hiç gülmediğimiz gündür. Yeni yılın dolu dolu ve geniş en içten gülümsemelerle dolu geçmesi dileğiyle mutlu yıllar..
Yeni yılın sana neşe ve mutluluk getirmesi dileğiyle ..en içten sevgilerimle..
Daha iyi yıllara, hep birlikte, elele.. MUTLU YILLAR !!!

Şeker gibi tatlı, rüya gibi güzel bir yıl geçirmenizi diliyorum.. iyi yıllar

29 Aralık 2009 Salı

Kavimler Göçü

Tarih öncesi dönemlerden başlayarak başlayan göçler aralıklar devam etmiştir. Bu göçlerin hemen hepsinin siyasi ve askeri sebepleri vardır. Göç, bir milletin, bir kavmin yurtlarını terk ederek bilinmeyen bölgelere yok olma pahasına da olsa göç etmesidir. Tarih öncesi yapılan göçlerin sebeplerini o dönemin aydınlatabilecek yazılı kaynaklar bulunmadığından tam olarak açıklayabilme imkanı her zaman bulunamamaktadır.
google_protectAndRun("ads_core.google_render_ad", google_handleError, google_render_ad);
Yazının bulunmasından sonraki dönem göçlerin birbirlerine daha sağlıklı bilgiler edinebilmekteyiz.Kavimler göçünü başlatan Batı Hunlar’ının kimlikleri hakkında 200 yıldan beri türlü tahminler yürütülen ve çeşitli bilginler tarafından Türk-Fin, Fin-Ugor, Uygur-Moğol , Türk-Moğol karışımı, Türk-Moğol-Mancu karışımı oldukları konusunda yabancı bilim adamları görüş ileri sürmüşlerdir. Kaynaklar ve yorumlar çok çeşitlidir. Bazı kaynaklar Batı Hun İmparatorluğu ile Avrupa Hun İmparatorluğunu ayırmakta ve bunları iki ayrı devlet olarak kabul etmekte, bazıları ise batı ve Avrupa Hun İmparatorluklarını birbirlerinin devamı sayarak tek devlet kabul etmektedir. Batı Hunlar’ının geldikleri yer konusunda da değişik görüşler ileri sürülmesine karşın son yapılan araştırmalar bu Hunlar’ın, Büyük Hun İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra Orta Asya’dan göç eden kav,imler olduğunu kesinleştirmiştir. Batı Hunlar’ının Aya kökenli ve Büyük Hun Devleti’ni kuran kavimlerin torunları oldukları artık kesin bir gözle bakılmaktadır. Bu konuda tarihsel, kültürel ve toplumsal bilgilerle kanıtlanmıştır.Avrupa Hunlar’ının dili Türkçeydi. Hükümdar sülalesinin adlarına baktığımızda bunu görmekteyiz. Muncuk, Atilla, İlek, Dengizik, Aybars, Arıkan, Oktar vb.Daha önce Hun tarihinde de gördüğümüz gibi ilk çağda büyük bir imparatorluk kuran Hunlar m.ö. 48 yılında Güneydoğu ve kuzeybatı Hun Devletleri diye 2’ye ayrılmıştır. Güney Doğu Hun Devleti Çin baskısı altına girdi ve eski Hun anayurdu bütün özelliklerini giderek yitirdi. Çin kaynaklarını bu toplulukların Slen-pilerin eline geçtiğini belirtir. Asıl Hun tarihi M.Ö. II. yy’ın birinci yarısında Avrupa topraklarına gelişecektir.Hunlar batı steplerine göç etmeden önce burada buralarda İskitler yaşıyordu. Daha sonraları İran’dan gelen Sarmallar İskit İmparatorluğunun yıkılmasından önemli rol oynadılar. İran kökenli kavimler batı steplerine yayıldılar. Büyük Hun İmparatorluğu dağıldıktan sonra Orta Asya’da kurulması denenen bazı Rum Devletleri uzun ömürlü olmadı ve Hunlar yavaş yavaş Batı’ya doğru göç etmeye başladılar. Öncelikle Aral Gölü civarında görülen Hunlar, sonraları Don ve Volga ırmaklarını görüldüler.
Bu tarihlerde Karadeniz’in bazı kısımları Gotların işgali altında bulunuyordu. Don-Dinyeper Irmakları arasında Ostrogotlar, onların batısında da Vizigotlar yerleşmişti. Vandallar da Batı’da oturuyordu. Germen kavimleri İran Boyları karışık biçimlerde yaşıyorlardı. Hunlar, önce Doğu Gotları olan Ostrogot Devleti’ni yıktı, sonra da Batı Gotları olan Vizigotlar tarih sahnesinden silindiler. Gotlar, bu yenildiler üzerine kalabalık gruplar halinde Batı Avrupa’ya kaçtılar. Bu dönemde birçok kavim Hunlar’ın zorlamasıyla Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa’ya doğru göç etti. Hunların Roma İmparatorluğu’nun Kuzey kesimlerini de alt üst ederek İspanya’ya kadar büyük bir kavimler göçüne neden oldular. Yendikleri kavimlerden aldıkları esirler ile ordularını genişleterek Avrupa’nın içlerine doğru saldırılarını yaygınlaştırdılar.
Yoğun Hun saldırıları ile karşılaşan Avrupa’nın dengesi alt-üst oldu. Tüm Avrupa Hunlar’a barbar gözüyle bakar oldu. Roma İmparatorluğundan herhangi bir direniş görmeyen Hunlar Macaristan’a kadar büyük sefer düzenlediler. Bu bölgelerde yaşayan kavimler Roma İmparatorluğu sınırları içine giriyorlar, Romalıların askeri gücüne sığınıyorlardı. Göründüğü gibi Kavimler Göçü: Ural Irmağı ile Volga arasında bulunan Batı Hunları’nın Avrupa içlerine ilerleyerek önlerine çıkan toplulukların bir kısmını yönetimleri aylına alması, bir kısmını da Avrupa’nın batısına ve güneyine doğru yer değiştirmek zorunda bırakmasıyla başladı. Avrupa’da “Barbar Krallıkları” denen küçük devletlerin doğmasıyla sonuçlandı.Avrupa’da Kurulan Krallıklar
İspanya’da İspanya (Vizigotlar):
418-700 yılları arasında İspanya’da kurulan en önemli krallıklardan biridir. Yaklaşık 100 yıl yaşamışlardır. İlk devlet şeklini de Batı İspanya olarak görüyoruz. Armanizm’in etkisinde kalarak Hristiyanlığı kabul etmişler. İspanya’nın Hristiyanlaşmasında etkili oldular. Hun Türkleri Avrupa’ya ilerlerken bu kavimlerle mücadeleler yaptılar. Balkanlarda tutunamayacağını anlayan vizigotlar, Sicilya (İspanya’ya) göç ettiler. Justiniyanus döneminde Roma güçlenmeye başlayınca etkisiz hale geldiler. Aydınlanma çağının başlaması ve İspanya’da İslam ordularının görülüp 711’de Endülüsler’in kurulmasıyla son buldu.
Kuzey Afrika (Vandallar) 533-548 :
V. yy’da Kuzey Afrika’da devlet kuran Vandallar Hristiyan olup Ariyani mezhebini benimsemişlerdir. Bu nedenle, Ariyani olmayan yerli halka baskı yapmışlar ve zulm etmişlerdir. Bu arada yerli halk olan Berberiler arasında çıkan isyanlarda devletin gücünü azaltmıştır. Başkenti Burgoplar’dır. Jüstinyen’in izlediği dış politika neticesinde tekrar bunları Bizans’a bağlamıştır.
İtalya (Ostrogotlar)
Teodarik tarafından İtalya alınmış, ölümünden sonra taht mücadeleleri olmuş, tahta geçen Teodora’nın kızı Bizans’la iyi ilişkiler kurmuş, Bizans kültürünü de benimsemiş, bu durum Jüstinye’nin politikalarını kolaylaştırmış, devletin merkezi Koverraya’dır. 555 yılında tamamen yıkılmıştır.
Areman Krallığı (Aslasloren)
Hristiyanlığı benimsemişlerdir. Anglosaksonlar Galya topraklarında 871-1066’da kurulmuşlar. Küçük 7 krallıklardan oluşmakta, yabancılarla mücadelelerde ittifak içinde olmuşlardır. Anglosakson Hristiyanlığın merkezi haline gelmiştir.
Langobadlar (568-774)
Macaristan Ovası’na kurulmuşlardır. Hunlarla ve Doğu Gotlarıyla 773-774 yılında Avrupa’da kurulan son ve en büyük krallık olan Frank Krallığı tarafından yıkılmışlardır. 486 ve 843 yılları arasında hakimiyet kurmuşlar, Batı Avrupa sahasında 496’da Hristiyan olmuşlar, Batı Avrupa’da Hristiyanlık Resmi din olarak başlamıştır.
Franklar (773)
3 bölgeye ayrılmışlar:1. Avusturya Bölgesi (Viyana)2. Nestruya Bölgesi3. Burgan (Onlins Bölgesi)
Yaklaşık 400 yıl Avrupa’da güçlenmişlerdir. 3 bölgeye toplanması, 3 bölgeye bölünmesi demektir. Bu bölgeleri kardeşler yönetmiş ve birbirinden bağımsız hareket etmişlerdir. Avusturya’da kurulan Franklar Karolenj olarak değişmiştir. Bizans’la karşılıklı ilişkiler başlamış, Avrupa’nın tek hakimi durumuna gelmişlerdir. Avarlar’ın hakimi zor durumda bırakmış, Franklar daha sonra Katolik kilisesine yaklaştı ve Katolik dünyasının liderliğini benimsemiştir.Bütün bu devletler Roma’dan miras kalan yönetim yapısıyla ve misyonerler aracılığıyla Germen ülkelerini Hristiyanlaştıran Katolik kilisesinin desteğiyle durumlarını sağlamlaştırmışlardır. Göç sonunda Hunlar aleyhine inanılmaz rivayetler ev hikayeler çıkmıştır.Barbarlar silah zoruyla ele geçirdikleri topraklardaki bütün Roma izlerini silmeye kalkışmışlardır. Çünkü sayıca azdılar. Barbar kavimlerle Romalılar arasındaki en büyük ayrılık nedeni, İznik Konsilinin, (325) yılında mahkum ettiği Ariusculuktu. Bu inancın, İsa’yı Tanrısal bir varlık değil bir insan olarak kabul etmesine dayanıyordu.395 yılında Roma İmparatoru’nun ölmesi üzerine yeniden harekete geçen Hunlar’ın bir kısmı Balkanlardan Trakya’nın içlerine inerken bir kısmı da Kafkasya’dan geçerek Anadolu’nun iç kısımlarına gidiyorlardı. Hunlar’ın Doğu kanadı tarafından düzenlenene bu akımları basık ve kursik adlı başbuğlar yönetiyordu. Hunlar Anadolu’ya indikten sonra burada kalmışlar, iç kısımlara doğru ilerlemişler, Anadolu’ya işgal değil keşif amaçlı gelmişlerdir. Çukurova ve Suriye’yi işgale etmişlerdir. Kudüs’e kadar inen Hunlar, daha sonra Kuzey’e dönerek Orta Anadolu’ya yürüdüler ve daha sonra da Azerbaycan yoluyla kendi merkezleri olan Kuzey Karadeniz’e döndüler. İskitlerden sonra Türklerin Anadolu’ya ikinci kez gelişleri Hunlar döneminde olmuştur. Hunlar Doğu Roma’yı çöktürmeye yönelik saldırılarını arttırdılar. Ancak dış politika savaş taktiği olarak Roma’yı ortadan kaldırmayı ana ilke olarak benimserken, Buna karşı Batı Roma ile dostluk ilişkililerini geliştirmişlerdir. Avrupa’da ortalığı karıştıran bazı barbar kavimlerin hem Romalıların hem de Hunların düşmanı olması Hun Devleti’ni böyle bir dış politikaya yöneltmişti. Hun kuvvetlerinin mevcudu 90-100.000 Türk, bir o kadar da Germen ve İslav olmak üzere 200.000 kişi kadar çeşitli kaynaklardan takip edildiği kadar Hun Devleti içinde şu kavimler yer almaktaydı.
1) Doğu’dan Batıya: Germenler, Gotlar, Suebler, Gedipler.2) Orta ve Batı Rusya: Slavlar, Venedalılar, Sklavanler, Antlar.3) Kafkaslar’dan Tuna’ya Dağınık Halde: İranlılar, Alanlar, Sarmatlar, Başternolar,4) Ural’dan Baltık’a: Finler, Ugorlar, Çudlar, Estler, Vidivaniler.5) Türkler: İmparatorluğun her tarafına yayılmış olarak üçogur, beşogur, altıogur, onogur, saraogurlar, agaçeriler, sabarlar.Yaklaşık olarak sayıları kırkbeşe yaklaşan bu kadar çok kavim eski Türk devlet sistemine göre bir siyasal birlik oluşturmakta, yabancı kavim ve zümreler ancak kralları aracılığıyla imparatorluğa bağlıydı. Kavimler Göçü’nün Roma’ya EtkisiRoma siyasi kısaca bahsedersek; Roma M.Ö. 773 yılında Tibet Nehri üzerinde savunmaya elverişli bir tepede kurulan ve kısa zamanda gelişme kaydederek ilk çağın en büyük imparatorluğu haline gelmiştir. Kazandığı büyük zaferlerle Akdeniz’i ele geçirmiştir. Böylece gücünü artırmıştır.Roma İmparatorluğu’nun gücü dini mücadeleler ve iç savaşlarla sarsılırken Doğu’da İran’ın baskısı da gitgide artmaktaydı. Bu arada da Kavimler Göçü’nün başlaması daha büyük darbe oldu. Bu arada kuzeyden ve doğudan hiç aralıksız savaştı.Trakya topraklarını Batı Gotları tahrip etmeye başlamışlar, Batı Gotları ve Hunlarda desteklemişlerdir. Barbar kavimleri ile savaş yapmışlar, savaş taktiği olarak Germenleri yok edebilmek için barış antlaşması yapmışlar. Ostrogotlar, Paranya’da Vizigotlarda İspanya’da iskan edildiler. Vizigotlar, yüksek askeri ücrete sahip olacaklar, Roma’nın müttefiki sayılacaklar ve icap ederse Roma’ya askeri yardımlarda da bulunacaklardır. Amaçları Gotları Roma’dan uzaklaştırmaktı. Fakat pek çok Got grubu imparatorun hizmetine girdi.Anlaşmanın ve Roma’nın izlediği siyasetin sonucu olarak;1)Devletin Germen kavimlerinin dalgalarının ezilmesi durduruldu.2)Saldırganlar devlet hizmetine alınarak faydalanma yoluna gidildi.3)Mevcudu azalan Roma ordusu takviye edilmiş oldu.Bu anlaşmaların olumsuz yanları olarak;1)Germenler savaş yoluyla değil barış yoluyla Roma İmparatorluğu’na sızdılar.2)Ordu Germenleşti.3)Devletin mali yükü arttı.4)Ağır vergilere muhatap olan halkın sefaleti arttı.5)Ağır borçların ve ekonomik sıkıntıya giren, vergi memurlarının baskısından kaçmak isteyen halk, büyük arazi sahibi kişilerin himayesine girmeye başladılar.Roma’nın Çöküş Nedenleri1)İmparatorluğun geniş sınırlara ulaşması.2)Askeri birliklerin (lejyon) kendi komutanları imparator ilan etmesi ve imparatorların birbirleri ile mücadeleleri.3)İç mücadelelerin devleti yıpratması.4)Germenlerin ve İranlıların saldırıları.5)Kavimler Göçü yani Hun akımlarının Roma topraklarına baskısı.Bu sebeplerle meydana gelen askeri ve siyasal çöküntü diğer kurumlarında çökmesine sebep oldu. Sosyal hayat bozuldu.İmparatorlar, barbarların siyasal becerilerini küçümsemelerine rağmen, değişen koşulların kalıcı olarak, Roma toparlanmasına zarar verebileceğini hesaplamamışlardır. Barbarlarda kendi cephelerinden imparatorluk yönetiminin zayıflığının kanıtlandığı bir durumla o kadar iç içe hale gelmişler ve kendi yöneticileri o kadar güven kazanmışlardır ki daha az saygılı davranmaktan çekinmez olmuşlardı.Bir yandan yaşamak için güçlü bir merkezi iktidar isteyen devletçiliğe aykırı düşen bir hayat görüşü, öte yandan orta sınıflar yani bir toplumun en sağlıklı ve en zaruri bölümünü yok eden bir ekonomik bunalım.Kısaca, bu uzun ve sıkıntılı dönem içinde yeni bir Avrupa kurulmuş, batının Asya’yla olan ilişkileri yepyeni koşullar altına gelmiş ve bu yeni gelişmeler önümüzdeki çağa özelliklerini vererek damgasını vurmuştur.Kavimler Göçü, Avrupa’da bir çok etki yaratmış, Avrupa medeniyetinin Hun Türklerinden aldığı başlıca unsurları büyük Fransız tarihçisi ve Coğrafyacısı Fernand Grenord şöyle ifade ediyor: “O zamana kadar, Avrupalıların meçhulü olan iç çamaşırları, at koşumları ve Türklerin atlarını besleme usulleri askerliğe ve süvariliğe dair bir çok hususu, bir çok coğrafya ismi ve mefhumu, at donatımına ait bir çok hususları Hunlardan öğrenmişlerdir.Kavimler Göçü’nün Sonuçları1)Roma İmparatorluğu Doğu ve Batı olarak ikiye ayrıldı. (395) Batı Roma 476 yılında Germen kavimleri tarafından yıkıldı.2)Avrupa’nın etnik yapısı değişti, Germenlerin Avrupa’ya karışması yerli milletler ortaya çıkardı.3)Türkler Avrupa’da Avrupa Hun Devleti’ni kurdu.4)İngiltere, Fransa gibi Avrupa Devletlerinin temelleri atıldı.5)Avrupa’da feodalite (derebeylik) rejimi ortaya çıktı.6)Şövalyecilik ortaya çıktı.7)Avrupa’da edebi destanlar ve efsaneler meydana çıktı.8)Avrupa’da Milliyetçilik yayıldı.9)İlk çağ kapandı, Orta Çağ başladı.BİBLİYOGRAFYA· Rene Grousel, Çvr: Dr. N. Reşat Üzmez, Bozkır İmparatorluğu, Atilla-Cengiz Han-Timur, İstanbul 1996.·Ayşin ŞİŞMAN’ın Ders Notları.·Yılmaz ÖZTUNA, Büyük Türkiye Tarihi Ansiklopedisi, I.Clt, s. 183-184, İstanbul 1983 .·Doğan AVCIOĞLU, Türklerin Tarihi, Clt I, s.776-777·Anıl ÇEÇEN, İnternette köşe yazısı (Denizce) s. 1-6·Türk Dünyası El Kitabı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları 212, sayı: A23, I. Clt, Ankara 1992.·Abdulhaluk ÇAY, Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi, Clt I, s. 494.·Enver KORUKÇU, Genel Türk Tarihi Asiklopedisi, Clt I., s. 581-582.·Meydan Larousse Encylopedicia Britannica: Betretty-Rophos, Nartin-Ropho (LAROUSSE)·Başlangıçtan Bugüne Dünya Tarihi Ansiklopedisi, s. 161.·Tarihte Türk Devletleri, Milliyet Yayınları.·Ortaçağ Avrupası, Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi, s. 27-33

28 Aralık 2009 Pazartesi

Hava saf maddemidir? Yoksa Karışım mıdır?

Hava saf maddemidir? Yoksa Karışım mıdır?

Hava saf madde değildir. Bir maddenin saf madde olması için tek bir elementten oluşması gerekir. Fakat havada oksijen,karbondioksit,çeşitli kirletici gazlar(kükürt ve karbon bileşikleri) , nem gibi birçok farklı madde bulunur. Bu yüzden hava saf değildir. Karışımdır.

MADDELERİN KATI, SIVI, GAZ OLARAK SINIFLANDIRILMASI
Kütlesi ve hacmi olan, boşlukta yer kaplayan her şeye “madde” denir.Çevremizde gördüğümüz maddeleri katı, sıvı ve gaz olarak sınıflandırabiliriz.
KATILARIN ÖZELLİKLERİ :

• Katı hali, maddenin en düzenli halidir.

• Katıları oluşturan tanecikler arasındaki boşluklar yok denecek kadar azdır.
• Katı tanecikleri arasındaki çekim kuvveti çok fazladır.
• Katıların belirli bir şekli ve belirli bir hacmi vardır.
• Katılar sıkıştırılamaz.
SIVILARIN ÖZELLİKLERİ :
• Sıvılar, katılara göre daha düzensizdir.

• Sıvıları oluşturan tanecikler arasındaki boşluklar, katılara göre daha fazladır.
• Sıvı tanecikleri arasındaki çekim kuvveti, katılardakine göre daha azdır.
• Sıvıların belirli bir şekli yoktur. Bulundukları kabın şeklini alırlar.
• Sıvıların belirli bir hacmi vardır.
Sıvılar, akışkandır.
• Sıvılar çok az sıkıştırılabilir.
GAZLARIN ÖZELLİKLERİ :
• Gaz hali, maddenin en düzensiz halidir.

• Gazları oluşturan tanecikler arasındaki boşluklar çok fazladır.
• Gazları oluşturan tanecikler arasındaki çekim kuvveti çok azdır.
• Gazların belirli bir şekli yoktur. Bulundukları kabın şeklini alırlar.
• Gazların belirli bir hacmi yoktur. Bulundukları kabın hacmini alırlar.
• Gazlar, uçucudur.
• Gazlar rahatlıkla sıkıştırılabilir.

27 Aralık 2009 Pazar

AÇILAR VE AÇI ÇEŞİTLERİ NELERDİR?

AÇILAR VE AÇI ÇEŞİTLERİ NELERDİR?

Aynı doğru üzerinde olmayan, başlangıç noktaları ortak olan iki ışının birleşim kümesine AÇI denir. Açıyı oluşturan iki ışının kesişim kümesine AÇININ KÖŞESİ, bu ışınlara ise AÇININ KOLLARI denir. Açılar üç şekilde okunur; 1)Işınların nokta adları alınarak:
(ABC)açısı=(CBA)açısı

2)Sadece başlangıç noktası alınarak:
(B)açısı şeklinde.

Bir açı, bulunduğu bölgeyi üç bölgeye ayırır;

1.Açının Kendisi
2.Açının Dış Bölgesi
3.Açının İç Bölgesi

Açı ölçüsü DERECEDİR. Açıların ölçüsünü
bulmak için AÇI ÖLÇER veya İLETKİ kullanılır.

Özel Açılar

1)Dar Açı:Ölçüsü 0º `den büyük ve 90º`den
küçük açılara DAR AÇI denir.

2)Dik Açı:Ölçüsü 90º olan açıya
DİK AÇI denir.

3)Geniş Açı:Ölçüsü 90º`den büyük 180º`den
küçük olan açıya GENİŞ AÇI denir.

4)Doğru Açı:Ölçüsü 180º olan açıya
DOĞRU AÇI denir.

5)Tam Açı:Ölçüsü 360º olan açıya
TAM AÇI denir.

6)Tümler Açı:İki açının ölçüleri toplamı
90º olan açıya TÜMLER AÇI denir.

7)Bütünler Açı:İki açının ölçüleri toplamı
180º ise bu açılara BÜTÜNLER AÇI denir.

8)Bir Noktada Kesişen İki Doğrunun
Oluşturduğu Açılar:

a)Komşu Açılar:Başlangıç noktaları aynı
iki veya daha fazla açıya KOMŞU AÇILAR
denir.

b)Komşu Tümler Açılar: Başlangıç noktaları
aynı, ölçüleri toplamı 90º olan iki farklı
açıya KOMŞU TÜMLER AÇILAR denirc
)Komşu Bütünler Açılar:Başlangıç noktaları
aynı, ölçüleri toplamı 180º olan açıya
KOMŞU BÜTÜNLER AÇILAR denir.

d)Ters Açılar:
Köşeleri ortak ve kenarları
birbirine zıt ışınları olan iki açıya TERS AÇI
denir. Ters açıların ölçüleri birbirine eşittir.

9)Paralel İki Doğrunun Bir Kesenle Yaptığı
Açılar

a)Yöndeş Açılar:
Aynı yöne bakan açılara
yöndeş açılar denir.Yöndeş açılar
birbirine eşittir.
b)Ters Açılar:
Köşeleri ortak ve kenarları
birbirine zıt ışınları
olan iki açıya TERS AÇI denir.
Ters açıların ölçüleri birbirine
eşittir.

c)Dış Ters Açılar:
Dışta kalan ve dışa bakan
ters açılara dış ters açılar denir.Dış ters açıların
ölçüleri birbirine eşittir.

d)İç Ters Açılar:
İçte kalan ve içi bakan
ters açılara iç ters açılar denir.İç ters açıların
ölçüleri birbirine eşittir.

e)Karşı Konumlu Açılar:
Paralel iki doğru
arasında kalan ve karşılıklı olan açılara denir.
Karşı konumlu açıların toplamı 180º`dir.

Açı Ortay

Bir açının kollarından eşit uzaklıkta bulunan
noktaların belirttiği şekle AÇI ORTAY denir.
Açı ortay açıyı iki eş açıya ayırır. Açıortay
üzerindeki her nokta açının kollarından
eşit uzaklıktadır.

ATOM

ATOM

TARİH BOYUNCA ATOM KAVRAMI :DEMOCRİTUS :Maddenin küçük ve bölünemez parçacıklardan oluştuğu fikrini ortaya atan ilk kişi, Yunanlı filozof “Democritus”dur. Democritus’a göre bütün maddeler aynı tür (özdeş) atomlardan oluşuyordu. Maddelerin farklı görünmesinin sebebi, atomların farklı şekilde dizilmesiydi.JOHN DALTON :İngiliz bilim adamı Dalton’a göre; maddenin en küçük yapı taşı atomdur. Atomlar bölünemez. Bir maddenin bütün atomları aynıdır. Farklı maddelerin atomları da farklıdır.J.J.THOMSON :Atomun yapısında atomdan daha da küçük parçacıkların olduğunu keşfetti. Yaptığı çalışmalar sonucunda atomu, içinde erik parçacıkları bulunan bir pudinge benzetti.ERNEST RUTHERFORD :Thomson’un bulduğu küçük parçacıkların atomun içinde değil atom merkezinin (çekirdek) etrafında dolaştığını ileri sürdü. Rutherford atom için geliştirdiği modeli, Güneş’in etrafında dönen gezegenlere benzetti.NİELS BOHR :Danimarkalı bilim adamı Bohr, elektronların atomun çevresinde belirli yörüngeler izlediğini belirtti.* Bugün kullanılan atom modeli “Bulut modeli”dir. Bu modele göre; atomun merkezinde (çekirdeğinde) (+) yüklü protonlar ve yüksüz nötronlar bulunur. Atom çekirdeğinin çevresinde ise (-) yüklü elektronlar sürekli hareket halindedir.
ATOM

Maddelerin, gözle görülemeyecek kadar küçük olan yapı taşlarına “atom” denir. Atom kelimesi Yunanca “bölünemez” anlamına gelen “atomos” kelimesinden gelir.Atomlar küre şeklindedir.

Maddenin En Küçük Yapıtaşı Atom mu?

Maddenin En Küçük Yapıtaşı Atom mu?
Atom nedir? "Maddenin en küçük yapıtaşı! Peki, "madde" nedir? Elle tutup gözle gördüğümüz her şey! Aslında, doğru olmasına doğru bu yanıtların hepsi ama biraz eksik... Örneğin ben bir maddeyim; yani benim de en küçük yapıtaşım atomlar. Yani atom denen minik "yaratıklar"dan oluştum. Aynı şekilde yediğimiz elma, oturduğumuz sandalye, yazı yazdığımız kalem ve hatta onun mürekkebi, içtiğimiz su, soluduğumuz hava... Bunların hepsi madde ve hepsi de atomlardan oluşmuş. Peki nedir bu atom? Etrafımızda gördüğümüz tüm maddelerden sorumlu bu "minik" nesneler neye benzer? Herşeyden önemlisi, acaba onların da yapıtaşları var mı?
Aslına bakarsanız, bu sorular yüzyıllar öncesinden de sorulmuş. Hatta "atom" sözcüğünün ilk ortaya çıkışı İ.Ö. 460 yılına kadar uzanıyor. O dönemde yaşamış Demokritus adlı bir filozof, bir elmayı örnek vererek atomu ve anlamını açıklamış: Bir elma alın ve onu ikiye bölün. Sonra bu yarım elmalardan birini tekrar ikiye bölün ve böylece sürdürün... Demokritus'a göre, bu şekilde yarım parçaları bölmeye devam ederseniz, sonunda öyle bir an gelecek ki, artık bölemeyeceğiniz kadar küçük bir parça elde edeceksiniz (ama bıçağınız kesemediği için değil, bölmek mümkün olmadığı için!). İşte, bölünmesi olanaksız bu parçaya Demokritus Yunanca'da 'bölünemez" anlamına gelen "atomos" adını vermiş. Demokritus, bu kavramı ortaya atmış atmasına ama bunu o dönemin diğer bilim adamlarına inandıramamış. Özellikle de dönemin en büyük filozofu Aristo'ya. Zaten Aristo reddedince, bir bildiği vardır diye diğerleri de inanmamış. Hatta Demokritus öldükten yüzyıllar sonra bile kimse atomdan bahsetmemiş. Ta ki, 2000 yıl kadar sonraya, yani 1800'li yılların başına kadar. Bilim adamları maddenin doğasını anlamaya yönelik çalışmaları sırasında ister istemez bu minik parçacıklarla karşılaşmışlar. İngiliz bilim adamı Dalton, deneyleri sırasında, maddeyi oluşturan ama yapısını tanımlayamadığı bu temel ögelere ilişkin ilk kanıtları elde etmiş. Ondan sonra da keşifler ardı sıra devam etmiş. Atomun varlığı kanıtlandıktan sonra da, yapısını anlamaya yönelik bir çok kuram ortaya atılmış. Bunlardan ilki J. J. Thomson adlı bir İngiliz fizikçi'den geliyor. Thomson, 1897 yılında atomun bir parçası olan eksi yüklü elektronları keşfetmiş. Thomson'a göre atomun içinde eksi yüklü elektronları dengeleyecek artı yüklü parçacıklar olması gerekiyordu. Thomson, atomu bir "üzümlü kek"e benzetmişti: Üzümler eksi yüklü elektronlar, kekin diğer kısımları ise artı yüklü madde. Bundan daha doğru bir modeli, 1911 yılında atomun içinde artı yüklü bir çekirdeğin olması gerektiğini keşfeden Ernest Rutherford geliştirmiş. Rutherford'un atom modeli, Güneş Sistemi'mizin yapısına benziyor. Ortada Güneş, yani artı yüklü çekirdek ve çevresinde dolanan gezegenler, yani eksi yüklü elektronlar. Rutherford'un bu modeline göre çekirdek atomun çok küçük bir parçası: Örneğin atomun boyutunu Dünya kadar büyütsek bile içindeki çekirdek en fazla bir futbol stadyumu kadar kalıyordu. Rutherford daha da önemli bir adım atarak, çekirdek içinde artı yüklü parçacıkları yani protonları keşfetmiş ve protonların elektronlardan 1836 kez daha ağır olduğunu bulmuş. Fakat bu model de bazı kuramsal sorunlar çıkarmış. 1912 yılında Danimarkalı fizikçi Niels Bohr, bu kuramsal sorunları çözecek bir model oluşturmuş. Bohr'un atom modelinde, yine ortada artı yüklü bir çekirdek, fakat sadece belli yörüngelerde dolanabilen eksi yüklü elektronlar var. Bundan sonraki gelişmeler, Bohr'un atom modelini düzeltmeye yönelik. Bu gelişmelerden biri, çekirdekte artı yüklü proton dışında, yüksüz "nötron" adı verilen parçacıkların da olduğu. Nötronları da 1932 yılında, James Chadwick, kendisinin yaptığı derme çatma bir detektörle keşfetmiş. Atomun tam bir modelini oluşturmadaki en önemli yöntem, Kuantum Mekaniği adı verilen fizik dalının gelişmesiyle oldu. Bugünkü bilgilerimizin tamamı bu fizik dalının gelişmesiyle elde edildi. Artık bugün atom ve yapısı hakkında epeyce bilgiye sahibiz. Kuantum kuramına göre, atom, artı yüklü bir çekirdek ve etrafında dalga gibi de hareket edebilen elektronların bulutundan oluşan minik bir "nesne"...

Atomdan Öte Köy Var Mı? Aslında, atomlar her ne kadar maddenin yapıtaşları olarak tanımlansa da, gördüğümüz gibi onların da daha küçük yapıtaşları var. Demokritus'un elma örneğinde bir bıçak değil de, günümüzün modern mikroskoplarını kullandığımızı düşünelim. Tabii ki, elmayı keserek değil, büyüterek yapabiliriz bunu. Elmanın bir parçasının görüntüsünü mikroskop altında büyütelim. Önce elmanın detaylarına, daha büyütmeye devam edersek molekül adını verdiğimiz atom gruplarına ulaşırız. Moleküller, iki ya da daha fazla atomun "kimyasal bağ" adı verilen işlemle biraraya gelmesi sonucu oluşur. İşte, madde dediğimiz nesnelerin katı (elma gibi), sıvı (su gibi) veya gaz (hava gibi) olmasını sağlayan şey, bu moleküllerin biraraya geliş biçimi. Moleküller birbirleriyle çok sıkı sıkıya bağlanmış ve yerlerinden kıpırdayamıyorlarsa madde katı halde; atomlar, kopmamak şartıyla birbirleri etrafında hareket edebiliyorlarsa sıvı halde; atomların oluşturduğu moleküller serbestçe hareket edebiliyorlarsa gaz halinde oluyor. Demek ki, biraz daha büyütürsek atomlara ulaşacağız. Tanımımız gereği, atomlar madde değil. Çünkü madde olabilmesi için en azından katı, sıvı veya gaz halinde olabilmeli. Fakat, bu hallerden birisi için kimyasal bir bağa, yani en az iki atoma gereksinim var. Dolayısıyla tek başına bir atom ne katı, ne sıvı, ne de gaz yani ne de madde. Ancak biraraya gelirlerse madde oluşturuyorlar. Bu anlamıyla maddenin yapıtaşı! Atomu, mikroskobumuzda büyütmeye devam ettiğimizde (aslında bunu yapabilecek mikroskoplar yok, fakat bilim adamları başka işlemlerle bunu yapabiliyorlar. Biz yine de yapabildiğimizi varsayalım) başta da söylediğimiz gibi, Güneş Sistemi'ne benzer bir yapıyla karşılaşıyoruz. Ortada bir çekirdek ve etrafında dolanan elektronlar. Elektron bulutundan geçip içeri dalıyoruz ve merkezde yer alan çekirdeği görüyoruz. Büyütmeye devam ediyoruz ve çekirdeğin içine bakıyoruz. Burada nötron ve protonlarla karşılaşıyoruz. Elektronlar eksi yüklü ve hafif, protonlar artı yüklü ve ağır, nötronlar ise yüksüz ve ağır parçacıklar. Yük ve kütle gibi kavramlar atomları birbirinden ayırdetmekte kullanılıyor. Çünkü çok sayıda atom var ve bunların hepsinin, elektron, proton ve nötron sayıları farklı. Bir atomdaki elektronların sayısı, o atomun atom numarasını (AN) veriyor, bu sayı aynı zamanda o atomun çekirdeğindeki proton sayısına da eşit. Proton ve nötron sayılarının toplamı ise atomun kütle numarasını (KN) veriyor. Örneğin en basit yapıya sahip atomlardan biri olan helyumun atom numarası 2 ve kütle numarası 4 (yani 2 proton, 2 elektron ve 2 nötronu var) ve 4He2 şeklinde simgeleniyor. Havada bulunan oksijen atomunun ise atom numarası 8 ve kütle numarası 16 vb... Daha sonuna gelmedik. Son bir gayretle proton ve nötronun da içine bakıyoruz ve orada da daha temel parçacıklar görüyoruz. Bunlara da "kuark" adı veriliyor. İşte, maddenin içine yolculuğumuzun "şimdilik" son durağı burasıymış gibi görünüyor. Buradan daha ileri gitmemiz mümkün değil. Artık bir sonuç çıkarabiliriz: Maddenin en küçük yapıtaşı kuarklar. Kuarklar bir araya gelerek proton ve nötronları, bunlar ve elektronlar biraraya gelerek atomları, atomlar molekülleri, moleküller de maddeyi (elma örneği gibi) oluşturuyor. Gördüğümüz kadarıyla atomdan öteye köy var, yani kuarklar! Peki kuarklardan öteye? Bunu henüz bilemiyoruz. Ancak bu, hiç bilemeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Demokritus'tan bugüne katettiğimiz yol, bilimin, her alanda olduğu gibi, maddenin temel yapısını anlamada da bize vereceği daha pek çok şey olduğunun bir göstergesi.

Atom ve Yapısı

ATOM VE YAPISI
Hava,su,dağlar,hayvanlar,bitkiler,vücudumuurduğumuz koltuk,kısacası en ağırından en hafifine kadar gördüğümüz ,dokunduğumuz ,hissettiğimiz herşey atomdan meydana gelmiştir.Elinizde tutuğunuz kitabın herbir sayfası milyarlarca atomdan oluşur.Atomlar öyle küçük parçalardır ki,en güçlü mikroskopla dahi bir tanesini görmek mümkün değildir.Bir atomun çapı ancak milimetrenin milyonda biri kadardır.Bu küçüklüğü bir insanın gözünde canlandırması pek mümkün değildir.O yüzden bunu bir örnekle açıklamaya çalışalım:Elinizde bir anahtar olduğunu düşünün. Kuşkusuz bu anahtarın içindeki atomları görebilmemiz mümkün degildir.Atomları mutlaka görmek istiyorum diyorsanız,elinizdeki anahtarı dünyanın boyutlarına getirmemiz gerekecektir.Elinizdeki anahtar dünya boyutunda büyürse,işte o zaman anahtarın içindeki her bir atom bir kiraz büyüklüğüne ulaşır ve sizde onları görebilirsiniz.Yine bu küçüklügü kavraya bilmek ve herseyin nasıl atomlarla dolu olabildigini görebilmek içinbir örnek daha verelim:Bir tuz tanesinin tüm atomlarını saymak istedigimizi düsünelim.Saniyede bir milyar (1.000.000.000) tane sayacak kadar eliçabuk olduguuzuda varsayalım.Bu dikkate deger beceriye karsın bu ufacık tuz tanesi içindeki atom sayısını tam olarak tesbit edebilmek için besyüz yıldan fazla zamana ihtiyacımz olacaktır.Peki bu kadar küçük bir yapının içinde ne vardır?Bu derece küçük olmasına rağmen atomun içinde evrende gördüğümüz sistemle kıyaslayabileceğimiz derecede kusursuz bir sistem bulunmaktadır.Her atom, bir çekirdek ve çekirdeğin çok uzağındaki yörüngelerde dönüp-dolaşan elektronlardan oluşmuştur.Çekirdeğin içinde ise proton ve nötron ismi verilen başka parçacıklar vardır.

2 Kasım 2009 Pazartesi

Türkiye'de İklim Çeşitleri

Türkiye'de İklim Çeşitleri
Türkiye’de genel olarak üç ana iklim tipi görülür.Bunlar; Karadeniz İklimi, Akdeniz İklimi ve Karasal iklimdir.
1)KARADENİZ İKLİMİ:Bu iklim asıl olarak Kuzey Anadolu Dağlarının Karadeniz’e bakan yamaçlarında görülür. Genel özellikleri şunlardır: Her mevsim yağışlıdır.Doğu Karadeniz Bölümünde maksimum yağış sonbaharda, minimum yağış ilkbaharda düşer. Yıllık yağış miktarı 2000-2500 mm’dir.Batı Karadeniz Bölümünde maksimum yağış sonbaharda, minimum yağış ilkbaharda düşer. Yıllık yağış miktarı 1000-1500 mm’dir.Orta Karadeniz Bölümünde ise maksimum yağış kışın, minimum yağış yazın düşer. Yıllık yağış miktarı 700-1000 mm’dir.Karadeniz ikliminin görüldüğü alanlarda kar yağışlı günlerin ortalaması 18 gündür.Yıllık ortalama sıcaklık 13-15°C’dir.Ocak ayı ortalama sıcaklığı 6-7°C’dir.Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 21-23°C’dir.Yıllık sıcaklık farkı 13-15°C’dir.Doğal bitki örtüsü ormandır.Yüksek alanlarda Alpin çayırlar görülür.
2)AKDENİZ İKLİMİ:Bu iklim tipi ülkemizde en belirgin olarak Akdeniz kıyılarında görülmekle birlikte, Ege ve Marmara Bölgelerinde de etkili olmaktadır. Genel özellikleri şunlardır:Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır.Maksimum yağış kışın, minimum yağış yazın düşer.Yaz ve kış yağışları arasındaki fark oldukça fazladır.Yıllık yağış ortalaması, 600-1000 mm arasındadır.Yıllık sıcaklık ortalaması 18-20°C’dir.Ocak ayı ortalaması 8-10°C’dir.Temmuz ayı ortalaması 28-30°C’dir.Yıllık sıcaklık farkı 15-18°C’dir.Ege Bölgesinde dağların kıyıya dik uzanması, Akdeniz İkliminin iç kesimlere ulaşmasına olanak sağlamıştır.Marmara Bölgesinde görülen Akdeniz İkliminde, yazlar Akdeniz kıyılarına göre daha serin, kışlar ise daha soğuk ve karlıdır.Akdeniz İkliminin karekteristik bitki örtüsü zeytin, defne, mersin, kekik gibi bitkilerden oluşan makilerdir.
3)KARASAL İKLİM:Ülkemizde Karasal İklim, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile İç Batı Anadolu Bölümünde görülür.Genel özellikleri şunlardır:Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır.İç Anadolu Bölgesinde maksimum yağış ilkbaharda, minimum yağış yazın düşer.İç Anadolu da ortalama yağış 300-400 mm’dir.İç Anadolu’nun kış sıcaklık ortalaması, 1-2°C, yaz sıcaklık ortalaması, 22-23°C, yıllık sıcaklık ortalaması ise, 10-12°C’dir.Ege Bölgesinin İç batı Anadolu Bölümünde de yağışlar kıyı kesimine göre azdır.Doğu Anadolu Bölgesinin kuzeydoğu kesiminde yıllık sıcaklık ortalaması, 4-6°C’dir.Kuzeydoğu Anadolu’da kış sıcaklık ortalaması, -7, -10°C, yaz sıcaklık ortalaması, 17-19°C’dir.Yıllık yağış miktarı, 500-600 mm’dir.Güneydoğu Anadolu’da ise ortalama yağış, 400-700 mm’dir.Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kış mevsimi pek donlu geçmemekle beraber, yaz mevsiminde şiddetli kuru sıcaklar egemendir.Güneydoğu Anadolu’da yıllık ortalama sıcaklık, 15-16°C, kış sıcaklığı, 3-4°C, yaz sıcaklığı ise, 30-35°C’dir.
BASINÇ
Atmosferdeki gazların temas ettikleri yüzeylere uyguladığı kuvvete hava basıncı denmektedir. Hava sıcaklığına bağlı olarak yoğunluktaki artma ve azalmalar sebebiyle basınçta değişiklikler görülür. Bunun yanı sıra hava basıncı, mevsimler, yükseklik, yerçekimi, cephe ve basınç sistemlerine bağlı olarak değişmektedir.
Türkiye de basıncın yükseltiye dayalı olarak 776-1026 mb arasında değiştiğini söyleyebiliriz. Meteorolojik çalışmalarda yükselti faktörünü elemine etmek için istasyon basıncı hesaplamayla deniz seviyesine indirilmektedir.
YÜKSEK BASINÇLAR
1)Sibirya Termik Y.B. : 60° enlemlerinde oluşmuştur. Türkiye’de kışın etkilidir. Etkili olduğu dönemlerde kışlar çok soğuk ve kar yağışlı geçer. Türkiye’ye Kuzeydoğudan sokulur. 2)Asor Dinamik Y.B. : 30° enlemlerinden kaynağını alır. Türkiye’de bütün yıl etkilidir. En fazla yazın etkilidir. Etkili olduğu yaz mevsiminin kurak olmasının başlıca sebebidir (Alçalıcı hava hareketinden dolayı). Bu basıncın etkisiyle Ege Kıyıları boyunca kuzeyden esen Etezyen rüzgarı oluşur. Yurdumuza kuzeybatıdan sokulur. ALÇAK BASINÇLAR 1)İzlanda Dinamik A.B. : 60° enleminde kaynağını alır. Türkiye’de kışın etkilidir. Etkili olduğu dönemde kışlar ılık ve yağışlı geçer. Kuzeybatıdan sokulur.
2)Basra Termik A.B.: (30° Kuzey) Türkiye’de yazın ekilidir. Yurdumuza Güney Doğu Anadolu Bölgesinden itibaren sokulur ve sıcaklığı artırır. RÜZGARLAR Türkiye batı rüzgarları kuşağında olmasına rağmen daha çok yerel rüzgarların etkisindedir. Sebebi yer şekilleridir. Yurdumuza kuzeyden gelen rüzgarlar sıcaklığı düşürürken, güneyden gelenler sıcaklığı artırır. Bu durum sıcaklığın dağılışında enlem etkisine örnektir. Türkiye’de yıllık ortalama yağış bakımından, bölgeler arasında büyük farklılıklar vardır. Bazı bölgelerde ortalama yağış 2500 mm’yi bulurken, bazı bölgelerde 250 mm’nin altına inmektedir. *Kıyı bölgelerinin nemliliği iç kesimlerden daha yüksektir. Bundan dolayı kıyı kesimlerde yağışlar fazla ve sıcaklık farkları azdır. *Bağıl nem en yüksek Doğu Karadeniz Bölümündedir. En düşük Güney Doğu Anadolu’dadır. *En fazla yağış alan bölge Karadeniz ,Bölüm Doğu Karadeniz, il Rize’dir(2400 mm) .Rize’nin çok yağış almasında; güneyindeki yüksek dağların hakim rüzgar yönüne dik olması etkilidir. *En az yağış alan bölgemiz İç Anadolu Bölgesidir. Sebebi ; etrafının dağlarla çevrili olmasıdır. En az yağış alan il Konya ‘dır (330 mm). NOT: En az yağış alan bölge İç Anadolu Bölgesi olmasına rağmen en kurak bölge Güney Doğu Anadolu Bölgesidir. Sebebi ; buharlaşmanın fazla olmasıdır. *Karasal iklim bölgelerinde kışın görülen yağışlar genellikle kar şeklindedir. Türkiye’de karla örtülü gün sayısının en fazla olduğu bölge Doğu Anadolu Bölgesidir. *Türkiye’de kar örtülerinin yerde kalma süresi batıdan doğuya doğru artar. Kar yağışı ve don olayının en az görüldüğü bölgemiz Akdeniz Bölgesidir. *Türkiye’de kışın görülen yağışlar genelde cephesel kökenlidir. Bu tür yağış oluşumu en fazla Akdeniz Bölgesinde görülür. *İlkbahar ve yazın görülen yağışlar genelde Konveksiyon yağışı şeklindedir. En fazla İç Anadolu Bölgesinde görülür. *Orografik (yamaç) yağışları genelde Karadeniz ve Akdeniz Bölgelerinde görülür. Fakat en fazla Karadeniz Bölgesinde görülür.Türkiye’de Yağış Çeşitleri ve Önemi
YAĞMUR: İkiye ayrılır. Küçük taneli ve yavaş yağana ÇİSELİ, iri taneli ve hızlı yağana SAĞANAK yağış denir. Çiseli yağmur daha zararsızdır. Ancak sağanak yağışlarla toprak fazla yağışı hemen ememez ve sellere, dolayısıyla erozyona neden olur. Tarımsal alanların, hidroelektrik santrallerinin su ihtiyacı, kurak bölgelerin içme ve sulama suyu, meraların yeşerebilmesi (hayvancılık açısından) yağmurların etkisiyle olur. Buda insan hayatı için çok önemlidir.KAR: Kar aşırı yağmadıkça tarımsal ürünlere zarar vermez hatta onları dondan korur. Yavaş yavaş eriyerek erozyona sebep olmaz, toprağın su ihtiyacını karşılar yeraltı sularını besler. Ancak aşırı olanı ulaşımı etkiler. Karın yerde kalma süresi B ’dan D ’ya doğru artar.DOLU: Zararlı etkileri fazla olan bir yağış çeşididir. Yere düşünce çabuk erir ve sellere yol açar, tarım ürünlerine ve hatta eşyalara zarar verir. SİS: Kara, Kıyı Yamaç(orografik) ve cephe sisleri gibi çeşitleri vardır. Görüş mesafesi 1 km’den az olduğunda meteorolojik anlamda o gün sisli gün sayılır. En fazla sisli gün sayısı İç Anadolu’dadır. Akdeniz kıyı kesiminde ise sis neredeyse hiç görülmez. Ulaşımı olumsuz etkiler. Türkiye’de Yağışın Dağılışı Türkiye’de genel olarak kıyı kesimler ve yüksek dağ yamaçları bol yağışlı denize kapalı iç kesimler ve çukur yerler az yağışlıdır. Yağış: Atmosferdeki yoğunlaşma sonucu meydana gelen su damlacıkları başlangıçta birkaç mikronla 100 mikron çapındadır. Bunların bir arada toplanmasından bulutlar meydana gelir. Fakat her buluttan yağış düşmemektedir. Yağışın düşebilmesi için damlacıkların birleşip 0.5 mm çapına ulaşması gerekir. Yağışın meydana gelmesinde esas rolü oynayan yoğunlaşma işleminde havanın soğuması önemli bir etkendir. Bu yüzden yağış tiplerini soğuma şekillerine göre incelemek mümkündür.
a) Konvektif yağışlar: Yerdeki sıcak hava kütlesinin konvektif yükselmesiyle meydana gelen genellikle sağanak şeklindeki yağışlardır.
b) Orografik Yağışlar: Hava kütlelerinin bir engebeye çarparak yükselmesi ve soğuyarak yoğunlaşması sonucu meydana gelen yağışlardır.
c) Cephesel Yağışlar: Hava kütleleri arasındaki cephelere bağlı meydana gelen yağışlardır. Yeryüzündeki yağışların büyük kısmı bu şekildedir.
Mevsimlik yağışların alansal dağılımına baktığımızda Akdeniz Bölgesinin yağışlarının çoğunu Kış aylarında aldığını görüyoruz. Akdeniz’de bu yağışı bırakan sistemler dağların etkisiyle iç bölgelerde daha az yağış bırakmaktadır.
Karadeniz Bölgesinin ise her mevsim yağışlı olduğunu görmekteyiz.Yaz aylarında ise kuzey bölgelerimiz daha fazla yağış almaktadır. M.Polar hava kütleleri Karadeniz üzerinde nem kazanıp Rize ve Hopa çevresinde yükselişe geçerek orografik yağışlar bırakır. Bu dönemde güney bölgelerimizde yağışların oldukça azaldığını söyleyebiliriz. Kuzeyli ve güneyli akımlarda iç bölgeler az yağış alır. İç bölgeler ancak batılı akımlarda yağış alır.
Türkiye yağış açısından çok çeşitlilik göstermektedir. Genelde sahil kesimlerimiz 1000 mm nin üzerinde yağış alırken Rize 2300; Orta Anadolu ise sadece 300 mm civarında yağış almaktadır. Bu da sıcaklığın ve buharlaşmanın arttığı yaz aylarında kuraklığa sebep olmaktadır.
Yıllık yağış zaman serisi grafiği de bize yağıştaki salınımları göstermektedir. Türkiye yıllık ortalama yağışı 630 kg. civarındadır. Bu grafikten 72-73, 89-90, 99-2000 yıllarında normalin altında yağışlar alarak kuraklık yaşadığımızı görmekteyiz.
Şiddetli Yağışlar:
Bir yağısın şiddetli sayılabilmesi için; formulüne göre bulunan değere esit veya yüksek olması gerekir. Türkiye’de Standart zamanlarda bugüne kadar gerçekleşen maksimum yağışlar incelendiğinde kısa sürelerde en şiddetli yağışların Hopa’da , saatlik ve günlük yağışlarda ise Antalya ve Marmaris’te olduğunu görmekteyiz.
Şiddetli yağışlar sonucu oluşan seller yüzey akışına geçen yağışın tahliye edilememesi, alt yapının yeterli olmaması sonucu ortaya çıkan afetlerdir. Ayrıca ağaçların mehfez ve köprüleri tıkaması sonucu su tahliye olamamakta ve yerleşim alanlarını su basmaktadır. Türkiye'de Rüzgar ÇeşitleriSoğuk yerel rüzgarlar: 1)Karayel:Balkanlardaki Y.B. ve Basra körfezindeki A.B. sonucu oluşur. Kuzeybatıdan soğuk ve kuru olarak eser. Kış mevsiminde Marmara Bölgesi ile Batı Karadeniz de sıcaklıkları azaltarak kar yağışına neden olur. 2)Yıldız:Kuzeyden eser. Karadeniz üzerinden geldiği için soğuk ve nemlidir. Karadeniz dağlarında yağış bırakır. 3)Poyraz: Marmara, Karadeniz ve iç bölgelerimize kuzeydoğudan esen soğuk, kuru bir rüzgardır. Doğu Avrupa’daki Y:B.’ın etkisi sonucunda oluşur. Kışın sıcaklıkları azaltarak kar yağışına neden olur. Yaz poyrazı ise serin ve kuru olarak eser. b)Sıcak yerel rüzgarlar:1)lodos:Kuzey Afrika’daki Y.B. ve Hazar denizindeki A.B. sonucu oluşur. Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde etkilidir. Akdeniz’den geldiği için nemli ve sıcaktır. İç kesimlere sokulurken yükseltinin etkisi ile soğuyarak yağışa neden olur. Kış mevsiminde etkili olduğu bölgelerde, sıcaklığı arttırarak kar erimelerine neden olur. 2)kıble:Güneyden eser. İç kesimlerimizde etkili olur. Akdeniz bölgesinde nemli ve sıcak, iç kesimlerde ise, kuru ve sıcak olarak eser.3)Keşişleme(samyeli):30° enlemi çevresindeki dinamik Y.B.’ın etkisi sonucu oluşur. Suriye çölünden Güneydoğu Anadolu’ya doğru eser. Sıcak ve kurudur. Bitkiler üzerinde kurutucu etkisi vardır. Yeryüzü çeşitli nedenlerle farklı ısınır. Böylece ısınan hava kütlesi genleşerek yükselir. Komşu bölgedeki soğuk hava bu bölgeye doğru akmaya başlar. Ve rüzgar meydana gelir. Rüzgarın hangi yönden, ne kadar süreyle ve ne kadar sıklıkla estiğinin bilinmesi gerekir.
Alansal dağılımda en fazla ortalama hızın Çanakkale ‘de olduğunu görüyoruz. Bozkurt, Gelibolu, Ankara, Kırşehir, İskenderun’da 38m/sec lik maksimum hızlara rastlanmıştır. Bu hız saatte 136 km’ ye karşılık gelmektedir.
Rüzgar bilgileri rüzgar enerjisi çalışmalarında çok gereklidir. Rüzgar santrallerinin kurulabilmesi için gerekli rüzgarlı alanların tespit edilmesi çok önemlidir. Coğrafi faktörler rüzgarın hızını önemli ölçüde etkilemektedir. Bu konuda özel araştırmalara gerek vardır. Türkiye'de Sıcaklık DağılışıTürkiye'de gözlem yapılan istasyonlardaki uzun yıllar ortalamalarına göre, yıllık ortalama sıcaklıklar 4-20 °C arasında değişmektedir. Kıyı kesimler iç kesimlerden daha sıcaktır (deniz etkisinden dolayı). Güney kıyılarımızdan kuzey kıyılarımıza doğru enlemin etkisiyle sıcaklık azalır. Ülkenin en sıcak kesimleri Güneydoğu Anadolu'nun güneyi ile Akdeniz kıyı kuşağıdır. Buralarda yıllık ortalama sıcaklık 18 °C'nin üzerindedir. Erzurum ve Kars platolarının yüksek kesimlerinde 4 °C'nin altına düşer. Sebepleri : Yükseltisinin fazla olması, karasallıktır. Türkiye Ocak Ayı Sıcaklık Dağılışı En yüksek sıcaklıklar Akdeniz bölgesinin kıyı kesiminde görülür. Sebepleri : enlem , deniz etkisi ve Toros kıvrım dağlarının kuzeyden gelen soğuk hava kütlelerini engellemesidir. En düşük sıcaklıklar Doğu Anadolu’da Erzurum-Kars bölümünde görülür. Sebepleri : Yükseltinin fazla olması, karasallık ,kuzeyden gelen soğuk rüzgarlardır. Kıyı ile iç kesim arasındaki sıcaklık farkı fazladır. Türkiye Temmuz Ayı Sıcaklık Dağılışı Kıyı ile iç kesim arasında sıcaklık farkı azalmıştır.En yüksek sıcaklıklar Güney Doğu Anadolu’da görülür. Sebepleri : Karasallık ve Güneyden gelen sıcak rüzgarların etkisidir. En düşük sıcaklıklar bu dönemde de Erzurum-Kars Bölümünde görülür. Sebebi ,yükseltisinin fazla olmasıdır.2005 Yılı Şubat Ayı Ortalama Sıcaklıklarının Uzun Yıllar Normallerine Göre Mukayesesi: Marmara Bölgesi :Ortalama sıcaklıklar; bölgenin batısında mevsim normalleri altında, doğusunda üzerinde, İstanbul ve Balıkesir çevrelerinde ise normalleri civarında gerçekleşmiştir. En düşük ortalama sıcaklık 2.5°C ile Kırklareli’nde, en yüksek ortalama sıcaklık ise 7.6°C olarak Yalova’da gerçekleşmiştir.Ege Bölgesi :Ortalama sıcaklıklar; kıyı Ege ve Uşak çevrelerinde mevsim normallerinin altında, bölgenin diğer yerlerinde ise normalleri civarında gerçekleşmiştir. En düşük ortalama sıcaklık 1.8°C ile Afyon ve Akhisar’da, en yüksek ortalama sıcaklık ise 10.5 °C olarak Bodrum’da gerçekleşmiştir. Akdeniz Bölgesi :Ortalama sıcaklıklar; Batı Akdeniz’de mevsim normallerinin altında, doğusunda ise normalleri civarında gerçekleşmiştir. En düşük ortalama sıcaklık -2.5°C ile Göksun’da, en yüksek ortalama sıcaklık ise 12.5°C olarak İskenderun’da gerçekleşmiştir.İç Anadolu Bölgesi :Ortalama sıcaklıklar; bölgenin genelinde mevsim normallerinin üzerinde gerçekleşirken Çankırı’da normalleri civarında, Kangal ve Ulukışla civarında ise normalleri altında gerçekleşmiştir. En düşük ortalama sıcaklık –6.1°C ile Kangal’da, en yüksek ortalama sıcaklık ise 3.2°C olarak Akşehir’de gerçekleşmiştir.Karadeniz Bölgesi : Ortalama sıcaklıklar; bölgenin genelinde mevsim normallerinin üzerinde gerçekleşirken Doğu Karadeniz’in iç kesimlerinde ise normalleri civarında gerçekleşmiştir. En düşük ortalama sıcaklık –6.6 °C ile Bayburt’ta, en yüksek ortalama sıcaklık ise 8.4 °C olarak Trabzon’da gerçekleşmiştir.Doğu Anadolu Bölgesi : Ortalama sıcaklıklar; bölgenin genelinde mevsim normallerinin altında, Iğdır ve Van çevrelerinde normalleri civarında, Elazığ, Erzincan, Malatya ve Tunceli çevrelerinde ise normalleri üzerinde gerçekleşmiştir. En düşük ortalama sıcaklık –13.3°C ile Ağrı’da, en yüksek ortalama sıcaklık ise 2.1°C olarak Malatya’da gerçekleşmiştir.Güney Doğu Anadolu Bölgesi : Ortalama sıcaklıklar; bölgenin genelinde mevsim normalleri civarında, Batman çevresinde ise normalleri altında gerçekleşmiştir. En düşük ortalama sıcaklık 3.0°C ile Diyarbakır’da, en yüksek ortalama sıcaklık ise 7.4°C olarak Cizre’de gerçekleşmiştir.
Sıcaklık Analizi
Isı cisimlerde moleküllerin hareketiyle ilgili bir iç enerjidir. Sıcaklık ise ısının dışarıya karşı yaptığı etkinin bir göstergesidir.Yeryüzünün tek enerji kaynağı güneştir. Güneşten gelen kısa dalga radyasyonla önce yeryüzü ısınır daha sonra yansımayla atmosfer ısınmaktadır. Bununla birlikte atmosfer sıcaklığı karışık birçok olayın sonucudur. Çeşitli nedenlerden dolayı yeryüzü farklı ısınmaktadır. Bu farklı ısınma atmosferde de sıcaklık farklılıkları meydana getirerek hava hareketlerine neden olmakta ve çeşitli meteorolojik olayları tetiklemektedir.
Aylık sıcaklık dağılımına baktığımızda Azorun kuzeye doğru genişlemesiyle ve aynı zamanda yörüngeye bağlı olarak yaz aylarında sıcaklıklar artıp, yağışlar azalmaktadır.
Türkiye’nin uzun yıllık sıcaklık profiline baktığımızda 13°C etrafındaki salınımları ve bazı yılların normalinden sıcak, bazı yılların ise soğuk olduğunu görüyoruz.
Aylık sıcaklıkların alansal dağılımına baktığımızda en düşük ortalamaların Ardahan, Kars Erzurum Hakkari, Uludağ, Çerkeş, ve Kangal da 4-8°C, Orta Anadolu’da 8-12°C, Marmara, Karadeniz ve Akdeniz’in kuzeyinde 12-16°C Akdeniz ve Ege kıyılarında ise 16-20°C olduğunu görmekteyiz.
NİSPİ NEM
Nispi nem mevcut basınç ve sıcaklıkta, havadaki su buharı miktarının, aynı basınç ve sıcaklıktaki havanın alabileceği maksimum su buharı miktarına oranına denir ve % olarak ifade edilir. Diğer bir deyişle nispi nem havanın doyma açığını gösterir. Nispi nem mutlak nem miktarını vermez..
Güney Doğu Anadolu’da Nispi nem %40-%50, Karadeniz Bölgesinde ise %70-%80 civarındadır.
Buradaki değerlendirmeler açık yüzey bu harlaşma verilerinden yapılmıştır. Kış aylarında donma nedeniyle buharlaşma havuzları servisten kaldırılmaktadır. Türkiye’nin Nisan-Kasım uzun yıllık buharlaşma miktarlarının alansal dağılımı, G.D.Anadolu’da buharlaşmanın fazla olduğunu göstermektedir. Nispi nem ile buharlaşma arasında ters bir orantı vardır.
BULUT KAPALILIĞI:
Türkiye’de Bulut kapalılığı kuzeyde fazla güneyde azdır. Doğu Karadeniz’de kapalılığın yüksek olması ile yağışlar arasında doğru bir orantı vardır.
GÜNEŞLENME:
Güneşlenme süresi ve şiddeti enleme dayalı parametrelerdir. Bulut kapalılığı ile ters orantılıdır. Güneyde güneşlenme süre ve şiddeti daha fazladır.

28 Ekim 2009 Çarşamba

HAYAT

ÖYLESİNE
Silkeledim hayat ağacını,dökülsün diye meyvalar.Yine şansıma çürükler düştü..Bir parça umuttu istediğim bahtıma kara bir yazı düştü,ağladım kurudu gözlerim,demek buymuş kaderim,oda RABBİMDEN hiç gocunmaz çekerim...BANA DA BU SINAV DÜŞTÜ..
Yüreğime sevdalarımdan bir yelken yaptım,saldım,saldım yeni sevdalara,bilirim ki kalbime imkansız bir aşk düştü.Çekerim elbet dünyanın kahrını bana MECNUN ona LEYLA olmak düştü.Kalbime lügat ne hacet o büsbütün dünyamdan göçtü,tek derdi aşktı elbet..
Herzaman ki gibi değil bu karanlık,gözlerimden ruhuma düştü esmer..Belli ki bu gecenin sabahı da zor olacak,belli damağımdan dünya tadını alacak bana keyifsiz bir sonbahar kalacak.Anladım huzur bana çok uzak,rüyaları bile uykularıma yasak.
Çöktü karanlıktan bir parça içime,of çekmekle gitmiyor,sabır her derde deva bilsemde acıma zaman geçmiyor..Toz pembe düşler döndü karaya,ne gözümde yaş ne bende derman kaldı
ANLADIM RUHUMA KARA BİR ZİNDAN,YÜREĞİME DERT KALDI..

26 Ekim 2009 Pazartesi

Türkiye'nin Matematik Konumu ve Sonuçları

Türkiye’nin Matematik Konumu Ve Sonuçlari

Türkiye, 36° - 42° Kuzey paralelleri ile 26° 45° Doğu meridyenleri arasında yer alır. Diğer bir ifadeyle, Türkiye Ekvator’un kuzeyinde ve Greenwich’in doğusunda bulunan bir ülkedir. Türkiye’nin matematik konumunun sonuçları şöylece sıralanabilir:Doğu - batı istikametinde 76 dakika yerel saat farkı bulunur. Aynı anda tek ortak saat kullanılır. Çünkü doğu - batı yönünde fazla geniş değildir. Güneş ışınları hiçbir zaman dik açıyla gelmez. İki meridyen arası uzaklık yaklaşık olarak 85 - 86 km dir. Orta kuşakta yer alır. Mevsimler belirgin olarak görülür. Kışın cephesel yağışlar fazladır. Güneyden kuzeye gidildikçe güneş ışınlarının geliş açısı küçülür. Güneyden kuzeye gidildikçe cisimlerin gölge boyu uzar. Güneyden kuzeye gidildikçe gece - gündüz süreleri arasındaki fark artar. Kuzeyden esen rüzgârlar sıcaklığı düşürürken, güneyden esen rüzgârlar sıcaklığı yükseltir. Dağların güney yamaçları daha sıcaktır. Buna bağlı olarak güney yamaçlarda yerleşmeler fazladır

21 Şubat 2009 Cumartesi

Güzel Bir Site

http://www.afacancocuk.com/anasayfa.asp harika bi site herkes girsin

13 Şubat 2009 Cuma

Anadolu Medeniyetler Müzesi

Anadolu Medeniyetler Müzesi

M.Ö.1200'lerden Günümüze Anadolu Uygarlıkları İ. Ö. II. binin sonlarında, boğazlar üzerinden Anadolu’ya olan Deniz Kavimleri Göçleri köklü değişikliklere neden olur. Anadolu’nun büyük bir bölümüne egemen olan Hitit İmparatorluğu tarih sahnesinden silinir. İ. Ö. I. binin ilk yarısında, Anadolu, çeşitli bölgelerde kurulan Geç Hitit, Urartu ve Frig krallıkları idaresi altında kalır. Aynı tarihlerde, Dor göçlerinden nasibini alan Yunanistan halkı ise, adalar üzerinden Batı Anadolu’ya geçerek yerli halkla kaynaşır ve İon Uygarlığının temelini atar. Böylece, ilk koloni yerleşimleri kurulur. Pergelle çizilmiş motiflerin özelliklerini yansıtan bu dönem, “PROTOGEOMETRİK DÖNEM” olarak adlandırılır (İ. Ö. 1100 - 950). Yuvarlak motiflerin yerlerini köşeli geometrik motiflere bırakması ile “GEOMETRİK DÖNEM” başlar (İ. Ö. 950 - 600). Sanata süreklilik veren İonya da, doğu sanatı ile tanışmanın sonucu olarak; gerek heykeltraşlık, gerek mimari, gerekse seramik sanatında önemli gelişmeler olur. Mimaride, daha sonraki dev tapınakların temeli atılır. Heykeltraşlıkta, Protogeometrik ve Geometrik döneme nazaran insan anatomisi daha gerçekci verilmeye başlar. İ. Ö. 670 yıllarında büyük mermer heykeller yapılmaya başlar. Seramik sanatında ise Oriantalizan dönemde, Doğu Yunanın, hayvan frizli boyalı çanak - çömleği, Anadolu’nun renkliliği seven canlı anlatımı ile devam ettirilir. Oriantalizan Dönemden sonra “ARKAİK” Dönemde, yaratılan büyük boy eserlerde bu üslubun bir ölçüde devam ettiği izlenebilir. Bu dönemdeki, Batı Anadolu kültürüne has heykeller ve İon mimari tarzı, Batı Ege’de daha sonra “KLASİK ÇAĞ” sanatını etkiler. İ. Ö. 700 - 300 tarihleri arasında, Güney - Batı Anadolu’da Karia ve Lykia uygarlıkları vardır. Karyalıların ve Lykialıların Güney - Batı Anadolu’da, özellikle kaya mezarları Anadolu’nun en gözalıcı anıtları arasında yer alır. Orta Anadolu’da ise, Sardes başkent olmak üzere Lidya Krallığı hüküm sürer. Krallık, sınırlarını Kızılırmak’a kadar genişleterek, Frig Krallığını egemenliği altına alır. Bulunduğu konum nedeni ile Ion kentleri ile yakınlık kuran Lidya, Efes kentini de hakimiyeti altına alır ve bölgenin en zengin devleti haline geliri. İ. Ö. 7. yüzyılda ilk madeni parayı basarak tarihteki yerini alır. Lidya hakimiyeti İ. Ö. 546 yılında Persler tarafından yıkılır ve Anadolu Pers egemenliği altına girer (İ. Ö. 546 - 334). Bu dönemde Anadolu’da var olan sanatta Pers etkileri görülmeye başlar. Greko - Pers stili sanat eserlerinin yaratıldığı bir ortam oluşur. İ. Ö. 4. yüzyıl sonlarında, Makedonyalı Büyük İskender, Pers egemenliğine son verir ve İ. Ö. 330 - 30 yılları arasında süren “HELLENİSTİK DÖNEM” başlar. Ancak, Büyük İskender’in ölümü üzerine, kurduğu bu büyük imparatorluk, iktidar kavgasına giren generalleri tarafından paylaşılır. Anadolu’nun önemli bir kısmı Bergama Krallığı’na bağlanır. Son Bergama Kralının vasiyeti üzerine, Anadolu’nun batısı Roma egemenliğine girer. Vasiyet yolu ile Roma egemenliğine giren Anadolu, savaştan çok sulh yolu ile romalaşır. Ancak, Anadolu’nun geleneksel kültürü yaşatılmaya devam eder. Roma’nın en etkin olduğu dönemde bile, bölgesel özelliklerin ağır bastığı görülür. Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle, eski bir Yunan kenti olan “Byzantion” 330 yılında, Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olur ve adı imparatorun adına izafeten, “Konstantinopolis” olarak değişir. Bizans sanatı, Anadolu’da gelişen ve bölgesel özellikleri ağır basan Roma sanatı geleneğinin, Hiristiyan aleminin getirdiği yeni unsurların yoğurulması ile kişilik kazanır. Bizans Uygarlığının 4. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar yaklaşık bin yılı kapsayan bir yaşamı vardır. Mavera-ün Nehir batısında yaşayan ve 10. yüzyılda islamiyeti kabul eden Oğuz Türkleri, islamiyeti yaymak amacı ile sınırlarını genişletirler. Bizans topraklarına akınlar düzenlenir ve Alpaslan’ın, 1071’deki Malazgirt Savaşı ile, Türklere Anadolu kapıları açılır. İznik’e kadar gelen Selçuklu Türkleri burayı başkent yaparlar ve Anadolu, Büyük Selçuklu Devleti’nin eyaleti olur. 1157 tarihinde yıkılan Büyük Selçuklu Devleti’nin yerine, merkez Konya olmak üzere, Anadolu Selçuklu Devleti kurulur. Anadolu Selçuklu Devleti’nin, Moğol istilaları sonucu yıkılması üzerine, İlhanlıların eline geçen Anadolu, bir süre çeşitli bölgeleri yurt edinen Türk boylarının kurduğu beylikler halinde idare edilir (1071 - 1300). Oğuz Türklerinin Kayı Aşireti, Anadolu’ya geldikleri zaman, Selçuklu Sultanı tarafından Bizans sınırında Söğüt çevresine yerleştirilir. Böylece 600 yıl sürecek bir imparatorluğun temeli atılır. Osmanoğulları, sınırlarını genişleterek Bursa’yı alır ve başkent yapar. Bir süre sonra, Bizans’ın Avrupa yakasındaki topraklarını da sınırlarına katarak, başkent Edirne’ye taşınır. 1453 yılında, başkent olmasıyla birlikte İstanbul, bir sanat ve kültür merkezi olur. Osmanlı sanatının temelinde, kendisinden önce, Selçuklu döneminde yaratılan Türk - İslam ve Anadolu kültürünün sentezi yatar. İçinde bulunduğumuz bina, Osmanlı mimarisinin güzel örneklerindendir (1299 - 1923). 19. yüzyıl sonlarında zayıflayan Osmanlı İmparatorluğu dört bir yandan işgal edilir. 1919 yılında başlayan Kurtuluş Savaşı sonunda, 1923 yılında Cumhuriyet ilan edilir ve son olarak, Anadolu topraklarında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulur.

Dolmabahçe Sarayı

Dolmabahçe Sarayı

Dolmabahçe Sarayı, Avrupa sanatı üslûplarının bir karışımı olarak 1843-1856 yılları arasında inşa edilmiştir. Sultan Abdülmecit’in mimarı Karabet Balyan’ın eseridir. Osmanlı Sultanlarının her devirde birçok sarayı bulunurdu. Ancak esas saray Topkapı, Dolmabahçe Sarayının tamamlanmasından sonra terk edilmiştir. Dolmabahçe Sarayı 3 katlı, simetrik planlıdır. 285 odası ve 43 salonu vardır. Denizden 600 metrelik bir rıhtımı, kara tarafında ise birisi çok süslü 2 abidevi kapısı vardır. Bakımlı ve güzel bir bahçenin çevrelediği bu sahil sarayının ortasında, diğer bölümlerden daha yüksek olan tören ve balo salonu yer alır. Sarayın giriş tarafı Sultanın kabul ve görüşmeleri, tören salonunun diğer tarafındaki kanat ise harem bölümü olarak kullanılmıştı. İç dekorasyonu, mobilyaları, ipek halı ve perdeleri ve diğer tüm eşyası eksiksiz olarak, orijinaldeki gibi günümüze gelmiştir. Dolmabahçe Sarayı mevcut hiçbir sarayda bulunmayan bir zenginlik ve ihtişama sahiptir. Duvar ve tavanlar devrin Avrupalı sanatkârlarının resimleri ve tonlarca ağırlığında altın süslemeleri ile dekore edilmiştir. Önemli oda ve salonlarda her şey aynı renk tonuna sahiptir. Bütün zeminler birbirinden farklı, çok süslü ahşap parke ile kaplıdır. Meşhur Hereke ipek ve yün halıları, Türk sanatının en güzel eserleri, birçok yerde serilidirler. Avrupa ve Uzak doğunun ender dekoratif el işi eserleri sarayın her yerini süslerler. Pırıl, pırıl kristal avize, şamdan ve şömineler sarayın pek çok odasında güzelliklerini sergilerler. Dünyadaki saraylar içerisinde en büyük balo salonu buradakidir. 36 m. Yüksekliğindeki kubbesinden ağırlığı 4.5 ton olan devasa kristal avize asılı durur. Önemli siyasi toplantılarda, tebrik ve balolarda kullanılan bu salon, önceleri alttaki, fırına benzer bir düzen ile ısıtılırdı. Saraya kalorifer ve elektrik sistemi daha sonraları eklenmiştir. 6 Hamamdan Selamlık bölümündeki, eşi olmayan, güzel oymalı alabaster mermerleri ile dekorludur. Büyük salonun üst galerileri orkestra ve diplomatlar için ayrılmıştı. Uzun koridorlar geçilerek varılan harem bölümünde, sultan yatak odaları ve sultanın annesinin bölümü ile diğer kadın ve hizmetkârların bölümleri bulunmaktadır. Sarayın kuzey eklenti bölümü şehzadelere tahsis edilmişti. Girişi Beşiktaş semtinde olan yapı Resim ve Heykel Müzesi olarak hizmet vermektedir. Cumhuriyet döneminde, Atatürk’ün İstanbul ziyaretlerinde ikametgâh olarak kullanılan sarayda en önemli olay 1938’de Atatürk’ün ölümüdür. Halkın ziyaretine açık tutulan Atatürk’ün naşı buradan Ankara’ya gönderilmişti. Halen saraydaki saatler bu büyük Türk’ün anısına ölüm saatinde durdurulmuştur. Dolmabahçe sarayı haftanın belirli günlerinde ziyarete açık olup, görülmesi şart olan İstanbul hazinelerinden bir diğeridir.

20 Ocak 2009 Salı

Profiterol

Profiterol (6 Kişilik)
Malzemeler
HAMUR MALZEMESİ
2/3 su bardağı un
6 çorba kaşığı margarin
2/3 bardak su
1/2 çorba kaşığı toz şeker
3 yumurta
ÇİKOLATALI SOS İÇİN
1 su bardağı şeker
3 çorba kaşığı kakao
1/2 bardak su3 çorba kaşığı margarin
KREMA MALZEMESİ
1 su bardağı süt
6 çorba kaşığı toz şeker
3 çorba kaşığı un
2 çorba kaşığı tereyağı
2 yumurta sarısı
1 çay kaşığı vanilya
1 paket krem şanti
Yemeğin Tarifi
HAMURUN HAZIRLANIŞI
Erimiş margarinin içerisine su ve toz şekeri katarak bir taşım kaynatın. Bu karışımın içine un atarak iyice karıştırın, 5 - 6 dakika kadar pişirmeye devam ederek hamurunuzu hazırlayın.Kabı ateşten alarak 3 yumurtayı içine kırın, iyice karıştırarak yumurtaları hamura yedirin.Elde ettiğiniz hamuru bir sıkma torbasına koyarak kuru bir fırın tepsisine ikişer parmak ara ile küçük yuvarlak hamurlar sıkın.Tepsiyi kızgın fırına vererek hamurlar kabarıp, üzerleri pembeleşinceye kadar aşağı yukarı 30 dakika kadar pişirin. Fırından aldığınız hamurları 10 dakika kadar dinlendirdikten sonra hamurları kırmadan bıçakla tepsiden çıkarın. Sıcakken enli kısımlarını kapak şeklinde kesin. Hamurları bir kenara ayırın.
KREMANIN HAZIRLANIŞI
Bir tencereye yumurta sarılarını, şekeri ve vanilyayı koyarak iyice karıştırın. Kaynar sütüazar azar ilave ederek karıştırmaya devam edin. Tencereyi ocağın üzerine koyun unu ilave ederek krema kıvamını alana kadar karıştırarak kaynatın. Son olarak tereyağını ekleyerek yeniden karıştırın.
ÇİKOLATA SOSU
Bir kaba kakao ve şeker koyarak iyice harmanlayın. Kakaolu şekere azar azar su ya da sütü kattıktan sonra kabı ateşe koyun. Karışım boza kıvamına gelinceye kadar karıştırarak pişirin.Sos koyulaşınca kabı ateşten alarak margarini katın, karıştırarak sosa yedirin.Hazırladığınız ağzı açık hamurların içine kremalar doldurarak kapaklarını kapatın. Kremalı hamurları bir servis tabağına dizin. Üzerlerine çikolata sosu dökün, hazırladığınız krem şantiyle sosun üzerini de süsleyin.

14 Ocak 2009 Çarşamba

Tarhana Çorbası

TARHANA ÇORBASI

Malzemeler
1 Çorba Kaşığı Margarin
1 Çorba Kaşığı Salça
1 Su Bardağı Tarhana
1 Çay Kaşığı Nane
Tuz
1 Çay Kaşığı Kırmızıbiber


Yemeğin Yapılışı
1 çorba kaşığı margarini tencereye alıp, eritin. 1 çorba kaşığı salçayı tencereye ekleyip yağda kızdırın. 5 su bardağı suyu ilave edin. Başka bir kabın içinde de, 1 su bardağı suya, 1 su bardağı tarhanayı ekleyip karıştırın.Kaynamakta olan tencerenin içine bu karışımı ilave edin. 15-20 dakika pişirin. 1 çay kaşığı nane ve 1 çay kaşığı kırmızıbiber ilave edip servis yapın.

E-OKUL VELİ BİLGİLENDİRME SİSTEMİ

E-OKUL VELİ BİLGİLENDİRME SİSTEMİ


25 Ocak 2008'den itibaren veliler, Milli Eğitim Bakanlığı'nın hazırlamış olduğu Veli Bilgilendirme Sistemi'ni kullanıp, öğrencilerinin TC kimlik ve öğrenci numaralarını girerek ders notlarını, devamsızlık bilgilerini, haftalık ders programlarını, aldıkları belgeleri (takdir, teşekkür... vb.), okudukları kitapları, davranış notlarını ve okulun duyurularını takip edebilecekler.

MEB'in bu iş için ayırdığı link ise şu şekilde:
http://e-okul.meb.gov.tr/Ilkogretim/Veli/iov00001.aspx
MEB'in sitesindeki duyuruya göre sistem ilk 5 saatte 517.000 kişi tarafından ziyaret edilmiş. Ayrıca duyuruda sistemin sadece karne döneminde değil sürekli açık olacağı ve velilerin öğrencileri her an izleyebileceği özellikle belirtilmiş.

10 Ocak 2009 Cumartesi

5.Sınıf Sosyal Bilgiler

5.SINIF SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7.ÜNİTE (BİR ÜLKE BİR BAYRAK) ÇALIŞMA SORULARI
1. KONU: YASALAR
Soru 1: Bir toplum için kurallar niçin gereklidir?
Cevap 1: Kurallar, toplumda huzur, güven ve emniyetin sağlanabilmesi için gereklidir.
Soru 2: Yazısız kurallar nelerdir?
Cevap 2: Yazısız kurallar, gelenek görenekler ile ahlak ve görgü kurallarıdır.
Soru 3: Yasa nedir? Hangi kurum tarafından yapılır?
Cevap 3: Yasa, kamu yararını hedef alan ve insanlar arası ilişkileri düzenleten değerler sistemidir. Yasalar, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılır.
Soru 4: Anayasa nedir?
Cevap 4:Anayasa, devletin temel niteliklerini tanımlar ve vatandaşların hak ve özgürlüklerini belirtir.
Soru 5: Yasaların insanlar için faydaları nelerdir? Örnek verin.
Cevap 5: Yasalar, insanların güvenli ve mutlu yaşamalarını sağlar. Örneğin, trafik kurallarını belirleyen yasalara uymak, trafik kazalarını önler veya azaltır. Kapalı yerlerde sigara içmeyi yasaklayan yasaya uymak, insanları sigaranın zararlarından korur.
Soru 6: Yasalara uymamanın sonuçları nelerdir?
Cevap 6: İnsanların yasalara uymamaları, toplumda huzur ve güveni ortadan kaldırır. Ayrıca böyle davranan insanlar, devlet tarafından cezalandırılır.
Soru 7: Şu anda ülkemizde hangi anayasa yürürlüktedir?Cevap 7: 1982 Anayasası
Soru 8: Zaman geçtikçe anayasada değişiklikler yapılmasının nedeni nedir?
Cevap 8: Çünkü toplumun ihtiyaçları ve şartlar zamanla değişir. Ortaya çıkan yeni bir durum yeni yasalar gerektirebilir.
Kelimeler ve Kavramlar
Yasa:Kamu yararını hedef alan ve insanlar arası ilişkileri düzenleyip kolaylaştıran değerler sistemi
Anayasa: Devletin temel niteliklerini tarif eden ve vatandaşların hak ve özgürlüklerini belirten temel yasa.
2.KONU: MERKEZİ YÖNETİM
Soru 1: Devlet nedir?
Cevap 1: Bir ulusun egemenliği altındaki topraklarda kurduğu yönetim örgütüne devlet denir.
Soru 2: Yurttaş nedir?
Cevap 2: Devlete karşı sorumlulukları olan ve devletin sağladığı haklardan yararlanan bireylere yurttaş denir.
Soru 3: Türkiye’de devletin görevleri nelerdir? Örnekler verin.
Cevap 3: Türk ulusunun bağımsızlığını, ülkenin bütünlüğünü korumak, yurttaşlara sağlık, eğitim ve güvenlik gibi temel hizmetleri sunmaktır.
Soru 4: Türkiye’de il ve ilçelerde bulunan merkeze bağlı yönetim birimleri nelerdir? Bunların başında kimler bulunur?
Cevap 4: Türkiye’de merkeze bağlı yönetim birimleri iller ve ilçelerdir. İllerin başında vali, ilçelerin başında kaymakam bulunur. Ayrıca, il ve ilçelerde emniyet müdürlüğü, milli eğitim müdürlüğü gibi başka yönetim birimleri de vardır. Bunlar valiliğe ve ya kaymakamlığa bağlıdır.

7 Ocak 2009 Çarşamba

Domates Soslu Çorba

Domates Soslu Çorba

Malzemeler
1 Su Bardağı Kuru Fasulye
1 Çay Kaşığı Tuz
15 Adet Taze Fasulye
1 Adet Havuç
1 Adet Kabak
1 Çay Kaşığı Karabiber
8 Çorba Kaşığı Arpa Şehriye
Sos İçin
1 Adet Domates
3 Diş Sarmısak
2 Çorba Kaşığı Taze Fesleğen Yaprağı
4 Çorba Kaşığı Rendelenmiş Kaşar Peyniri
2 Çorba Kaşığı Zeytinyağı

Yemeğin Yapılışı
Ön hazırlık plarak 1 su bardağı kuru fasulyeyi bir gece önceden ıslatın. Süzüp büyük bir tencereye aktarın. Üzerini birkaç parmak geçecek kadar soğuk su ekleyin. Hızlı ateşte yarım saat kaynatın ve süzün.
Aynı tencereye 6-8 bardak sıcak su ekleyip yumuşamış kuru fasulyeyi, ayıklanmış ve küçük parçalar halinde kesilmiş taze fasulyeleri, havucu, kabağı ekleyin. Tuzunu ayarlayın. 1 çay kaşığı karabiberi ilave edin. Arpa şehriyeyi ekleyin. 10 dakika daha pişirin. Tencereyi ateşin üzerinden alın.
Sosu hazırlamak için kabuğu soyulmuş domatesi, sarmısağı, fesleğen yaprağını ve rendelenmiş kaşar peynirini blendıra aktarın. Blendırı çalıştırmaya başladığınızda zeytinyağını azar azar ekleyin. Çorbayı servis yapacağınız bir kaseye aktarın. Üzerine bu sosu gezdirip, sıcak servis yapın.

Matematik Nedir?

Matematik Nedir?

"Matematik Yaşamın Soyutlanmış Biçimidir." şeklinde yapılan tanım herhalde en gerçekçi ve geniş haliyle matematiği ifade eder. O halde matematik yaşam kadar eski, yaşamla birlikte gelişen, insanlık tarihi ile paralel bir gelişim gösteren bilim dalıdır. İnsanın insanlaşma sürecinde matematiğin gelişim seyri de izlenebilir. Bu boyutu ile belki de en eski bilim olup diğer bilimlerin de anasıdır.
Matematik bilimi ciddi bir iştir. Ama aslında asık yüzlü ve korku duyulan bir disiplin olmayıp, tersine yaşam gibi eğlenceli, neşeli ve insanı dinlendiren uğraş alanıdırda. Tüm dünyada bilgisayar oyunları, eğlence oyunları, satranç gibi, dama gibi oyun ve sporlar dahi matematiğe dayanmaktadır. Matematiği sevmek, bilmek ve onu yaşamda kullanmak insanı ayrıcalıklı yapar. O insana saygı duyulur, o insan sevilir.

Matematik Nedir?
Matematik, akıl yürütme ve problem çözme sanatı olup, sayılar ve geometrik şekiller gibi kavramların özelliklerini ve bunların arasındaki bağıntıları inceleyen bir disiplindir. Bilimsel olan her şey bir matematik formülasyon gerektirdiğinden Matematik, bilim ve teknolojinin vazgeçilmez aracıdır.

6 Ocak 2009 Salı

Çokgenler

Çokgenler:En az üç doğru parçasısnın,birer uçları ortak olacak şekilde birleştirilen geometrik şekile çokgen denir. Düzçokgenler:Düzgün çokgenler ise şekilleri hep aynı giden geometrik şekillere denir.Mesela baklavanın eşit sayıda kesilmesi

Zaman makinesi mümkün mü?

Zaman makinesi mümkün mü?



Zamanda yolculuk, edebiyatta ve sinemada sıklıkla işlenen konular arasında yer alır. Herbert George Wells’in klasikleşen “Zaman Makinesi” kitabı da “Geleceğe Dönüş” filmleri de aynı konuyu işlemişlerdir. Ancak acaba zamanda yolculuğun bilimsel bir temeli var mı? ABD’li bilimadamı Prof. Ronald Mallett, bunun mümkün olabileceğini söylüyor.


Prof. Mallett, “Zaman Gezgini” adlı bir kitap kaleme alarak zamanda yolculuk hayaline ulaşma mücadelesi ile geçen hayatını da anlattı.

1950’lerde New York’un Bronx ilçesinde yetişen Mallett, o yıllarda da zaman yolculuğu konusuyla çok yakından ilgiliymiş. Ronald Mallett, babası ani bir kalp krizinden öldüğünde sadece on yaşındaymış. Onu avutan tek şey, bilim kurgu imiş. Ronald Mallet o yıllarla ilgili olarak şunları söylüyor: “Babamın ölümünden bir yıl sonra Herbert George Wells’in “Zaman Makinesi” kitabı elime geçti. Beni depresyondan kurtaran şey oydu. Çünkü bana ilham vermişti. Şunu düşünüyordum: Eğer bu kitaptaki gibi bir zaman makinesi yaparsam, geçmişe dönebilecektim; geçmişe dönersem de babamı yeniden görebilecek, başına gelecekler konusunda onu uyarabilecek ve belki de onu kurtarabilecektim. Bu yüzden de bu iş bende bir takıntıya dönüştü.”

Aradan 50 yıl geçti ve Mallett bilimsel alanda derinleşti. Şu anda Connecticut Üniversitesi’nde Fizik Profesörü.

Yıldızlar ve gezegenler gibi büyük nesnelerin hem uzayı hem de zamanı bükebildikleri biliniyor. Prof. Mallett ve diğerleri içerdiği enerjiden dolayı ışığın da böyle olduğuna, onun da uzay-zaman döngüsünü bükebileceğine inanıyor.

Buna göre, çok güçlü bir lazer halkası oluşturulup bu ışık girdabının içine nesneler -ya da bir gün belki bir insan- konulduğunda, makinenin içindeki görüntüyü zaman içinde geriye veya ileriye doğru izlemek mümkün olabilecek.

“Niyetimi uzun süre gizledim”
Prof. Mallett, “Göreceğiniz şey, içinde kesişerek devasa bir ışık tüneli oluşturan lazer demetlerinin bulunduğu bir silindir olacak. Bir ışık girdabının çevresinde döndüğü bir tünel hayal edin.” diyor.

Zamanda yolculuk aslında fazlasıyla bilim kurgu kokan bir kavram. Bu nedenle Dr. Mallet, rakiplerince dalga geçilmemek için gerçek niyetini uzun süre gizlemiş.

Ancak bir yazar ve astronom olan Dr. David Whitehouse, bilim dünyasının Mallett gibilere ihtiyacı olduğunu söylüyor ve “Ayrıca yanılmak da evreni araştırmanın bir parçasıdır” diyor.

Bununla beraber bu çalışmanın işe yaramayacağını söyleyenler de az değil. “Öyle ise neden günümüz de gelecekten gelen ziyaretçilerle dolu değil” diye soruyorlar. Bu noktadan itibaren ise “büyükbaba paradoksu” başlıyor.

David Whitehouse “Örneğin zamanda geri gidip büyükbabanızı ya da babanızı öldürseydiniz, siz varolmayacaktınız. Zaman çizgisini değiştirmek bir paradokstur. Bu noktadan itibaren de insanlar zaman yolculuğunun imkansız olduğunu söyleyenler ile evrenin tüm olasılıklara göre parçalara bölünebildiğini söyleyenler arasında ikiye ayrılıyor.” diyor.

Prof. Mallett artık babasıyla görüşemeyeceğini kabul etmiş. Işık girdabını tamalamayı başarsa bile, makinenin ilk çalışmasında kendisini istediği kadar geriye götüremeyeceğini söylüyor. Ancak zaman yolculuğunun bir gün gerçekleşeceğinden emin. Mallett şunları söylüyor:
“Hangimiz geçmişimizde birşeyleri değiştirmek istemedik? Acaba neler olurdu bunu yapabilseydik? Sevdiğim kişiye “o arabaya binme” veya “o uçakla gitme” diyebilseydim nasıl olurdu? Bence bu durum, geçmişi değiştirme ya da daha sonra neler olacağını, yüz yıl, iki yüz yıl sonrasında yaşanacakları bilme arzusu hepimizin içine işlemiştir. Bu bence çok temel bir arzudur

Garip

Uzaydaki kayıp madde bulundu

Şimdiye kadar uzayda varlığı biliniyordu, ancak nerede olduğu belli değildi.
Astronomlar, şimdiye kadar uzayda varlığı bilinen, ancak nerede olduğu bilinmeyen kayıp maddenin yerini belirledi.The Astrophysical Journal dergisinde yayımlanan çalışmaya göre, kayıp maddenin yeri, dünya etrafındaki yörüngesinde dönen Hubble uzay teleskopu ve Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesinin (NASA) "Far Ultraviolet Spectroscopic Explorer" (FUSE) uydusu tarafından bulundu. Bilim adamları, bilinen maddenin dışında, uzayda bir yerde, görülebilen galaksiler ve yıldızları meydana getiren daha fazla madde olduğuna inanıyor, ancak yerini bilmiyorlardı. Evrenin bir yerinde sadece görünmeyen baryonik madde, yani atomları meydana getiren nötron ve protonlar değil, aynı zamanda büyük mikdarda görülebilen "kara" madde de bulunuyor. Astronomlar, şimdi bu yeri bilinmeyen baryonik kayıp madde kütlesinin yaklaşık yarısının yerinin, Hubble ve FUSE tarafından belirlendiğini bildirdiler.Yeri belirlenen kayıp maddenin, galaksiler arasındaki boş uzaya, aşırı ısınmış oksijen ve hidrojen olarak yayıldığı sanılıyor. Colorado Üniversitesinden Mike Shull, "Şimdi evrenin omurgasını meydana getiren, ağ benzeri bir yapının hatlarını gördüğümüzü düşünüyoruz" dedi.Belirlenen maddenin "bir örümcek ağına" benzediğini belirten Shull, "Bizim gördüğümüz şey örümceğin çekim gücünün yarattığı şey. Çok ince. Bir kısmı çok sıcak, neredeyse bir milyon derece sıcaklığında bir gaz" dedi.Burada devreye kara maddenin girdiğini ve gazı ısıttığını kaydeden Shull, "Kara maddenin çekim gücü var. Bu gazı içeri çekiyor ve bu da bizim sonik bomba dediğimiz şeye, şok dalgalarına yol açıyor. Bu şok, gazı bir milyon dereceye kadar ısıtıyor. Bu da maddenin görünmesini daha da zorlaştırıyor" diye konuştu. Shull ve arkadaşları, bu hidrojen ve oksijen ağlarının görülebilir ışık içinde görülemeyecek kadar çok sıcak, X-ray'lerde görünmek için ise çok soğuk olduğunu kaydettiler. Oksijen atomlarının küçülmüş, iyonlaşmış biçimlerde olduğunu belirten Shull, 8 elektrondan beşinin kaybolduğunu ve bunun mor ötesi bir ışık tayfı yaydığını, Hubble ve FUSE'un üzerindeki cihazların bu tayfı yakalayabildiklerini söyledi.Galaksilerin maddenin bu ince lifleri üzerinde vücut bulduğunu belirten Shull, "Dolayısıyla geniş bir ölçekte galaksilerin dağılımına baktığımızda bunların tek biçimli olmadığını görüyoruz. Galaksiler, yapraklar ve lifler boyunca dağılmışlar" dedi. Araştırmacılar, bu yapılar içindeki bazı cüce galaksilerin veya başka bir deyişle madde demetlerinin galaksiler oluşturabileceklerini belirtiyor.

1 Ocak 2009 Perşembe

Fotosentez

FOTOSENTEZ NEDİR: Klorofilli canlıların güneş enerjisini klorofilleriyle tutup, dışarıdan su ve karbondioksit alarak hücrelerinde besin(glikoz) ve oksijene dönüştürmesi olayıdır.


FOTOSENTEZ'in ÖNEMİ
1.Fotosentez güneş enerjisini besinlerin kimyasal bağlarındaki enerjiye dönüştüren bir tepkimedir.2.Fotosentezle üretilen besin tüm canlılara besin kaynağı olur.3.Fotosentezle, çevredeki kirli hava(karbondioksit) ortamdan alınıp yerine temiz hava (oksijen)bırakıldığı için çevreyi iki defa temizleyen bir olay gerçekleşmiş olur.

5. Sınıf Maddenin Değişimi ve Tanınması

MADDENİN DEĞİŞİMİ VE TANINMASI
Yağmur niçin yağar ?Sıcak havalarda yağmur yağarken soğuk havalarda kar yağmasının nedeni nedir ?Yağan yağmur ve kar sularına ne oluyor ki yerler kuruyor ?Yağan yağmur suları ve eriyen kar sularının bir kısmı toprak tarafından emilir, bir kısmı akarsulara karışır, bir kısmı da çukur yerlerde su birikintisi oluşturur. Güneş çıktığında toprak kurur, su birikintileri giderek küçülüp kaybolur.Yeryüzündeki sular küçük damlacıklar halinde havaya karışır. Bu damlacıklara su buharı diyoruz. Suyun küçük damlacıklar halinde havaya karışmasına buharlaşma diyoruz.Havadaki su buharını, soğuduğu zaman su damlacıkları hâlinde görebiliriz.Su buharının su damlacıkları hâlinde görülmesine yoğunlaşma denir.YAĞIŞLAR NASIL OLUŞUR ?Yeryüzündeki sular ,Güneş’in etkisiyle buharlaşır ve yükselir. Yükseklerde bulunan soğuk hava Su buharını çok küçük su damlacıklarına ya da buz kristallerine dönüştürerek bulutlar oluşur. Küçük ve yere düşmeyecek kadar hafif olan su damlacıkları havanın etkisiyle gökyüzünde dolaşır. Su damlacıkları birleşerek büyüyüp ağırlaştığında yağmur olarak yere iner.




Yüksek bulutlardaki su damlacıkları, soğuk havanın etkisiyle minik buz taneciklerine dönüşür. Bunlar, birleşerek yeterli büyüklüğe ulaştığında kar taneleri şeklinde yeryüzüne düşer.

Yağmur damlaları fırtına nedeniyle donar. Yere doğru inerken hava akımları bunları bir aşağı bir yukarı sürükleyerek daha büyük buz parçaları hâline getirir. Ağırlaşan buz parçaları yere düşer. Buna dolu denir.Havadaki su damlacıkları yeryüzüne yakın yerde soğuduğu zaman sis oluşur.Havadaki su buharı, taş toprak ve yaprak gibi soğuk katı maddeler üzerinde gece yoğunlaşarak su damlacıklarına dönüşür. Bu damlacıklara çiy denir. Daha çok ilkbahar ve yaz mevsimlerinde sabah erken saatlerde görülür.

Havadaki su buharı, çok soğuk ilkbahar ve sonbahar gecelerinde donarak katılaşır. Toprak ve bitkiler üzerinde kar katmanı oluşur. Buna kırağı denir.
DOĞADA SUYUN DOLANIMI
Yeryüzündeki sularda, güneş enerjisinin etkisiyle sürekli buharlaşma olur. Atmosfere yükselen su buharı, atmosferin soğuk tabakalarında yoğunlaşarak yağmur, dolu, kar şeklinde tekrar yeryüzüne döner. Bu olaya suyun doğal dolanımı denir.Yeryüzündeki suların buharlaşması ile yoğunlaşması arasında bir denge vardır.Tabiatta suyun dolaşımı ve sürekliliği, güneş enerjisi ile sağlanır. Çünkü buharlaşma ve yoğunlaşmanın gerçekleşmesi için ısınma – soğuma gerekir.Bulutlar nasıl oluşur ?Buharlaşma ile yoğunlaşmanın oluşmasını sağlayan temel şart nedir ?Havadaki su buharının yoğunlaşması sonucunda gerçekleşen yağış türleri nelerdir ?Doğadaki su dolanımını resim üzerinde açıklayınız.Enerji Kaynağı Güneş
Güneş ışınları aniden yok olursa Dünya’ya neler olur ?Güneş, merkezinde meydana gelen patlamalar sonucunda büyük miktarlarda enerji üretir. Ürettiği enerjinin büyük bir kısmı uzayda kaybolur. Bu enerjinin çok az bir bölümü ısı ve ışık olarak Dünya’ya gelir. Güneş Dünya’mızdaki hayatın devamını sağlar. Işığı,bitkilerin besin ve oksijen oluşturmasını sağlar. Isısı atmosferi ısıtır, buharlaşma ve yoğunlaşmayı sağlar. Yeryüzündeki bir çok enerjinin kaynağıdır. Güneş ışınları, yeryüzündeki suları ısıtır ve buharlaştırır. Su buharları yoğunlaşarak yağmur, kar,dolu olarak tekrar yeryüzüne iner. Akarsuları oluşturur. Güneş enerjisini elektrik enerjisine çeviren piller yapılmıştır. Bu piller, hesap makinesi ve saat gibi araçlarda kullanılır. Bitkiler enerjisini üretmek için güneş enerjisinden yararlanır.Güneş enerjisi, güneş panelleri yardımıyla toplanarak ısıya dönüştürülür ve bu yolla sıcak su sağlanıp konutlar ısıtılır ve sıcak su ihtiyaçları karşılanır. Yakıt olarak kullanılan odun, kömür ve petrolden elde edilen ısı enerjisinin kaynağı da Güneş’tir.Isınan hava genleşir ve yükselir. Sıcak ve soğuk havanın yer değiştirmesiyle rüzgâr oluşur. Rüzgâr gücü ile elektrik üretilir. Bunu sağlayan güneş enerjisidir.Güneş enerjisi, ışınlar hâlinde yayılır. Katı, sıvı ve gaz maddelerin üzerine düşerek ısınmalarını sağlar. Kış mevsiminde güneş ışınları Dünya’ya yeterince dikgelmez. Kışın havaların ve suların soğuk olmasının nedeni budur. Sıcaklığı farklı olan maddeler birbirine temas ederse, sıcaklığı yüksek olan maddeden düşük olan maddeye doğru ısı akar. Isı alışverişi, her iki maddenin sıcaklığı eşit olduğunda sona erer.YAKITLARBulunduğumuz ortamı ısıtmak için hangi araçları kullanırız ?Isıtmada kullandığımız araçlardan nasıl ısı elde ederiz ?Bulunduğumuz ortamların ısınmasını sağlamak için soba, kalorifer gibi araçlar kullanırız. Bu araçlar yakıtların yanmasıyla ısı verir. Yakıtların yanması için oksijene ihtiyaç vardır. Oksijen olmadan yakıtlar yanmaz. Bazı yakıtlar doğada olduğu şekliyle bazıları da işlendikten sonra kullanılır. Linyit doğal olarak, petrol ise işlendikten sonra yakıt olarak kullanılır. Yakıtlardan sağlanan enerji; ısıtma,aydınlatma bazen de nesneleri hareket ettirme amacıyla kullanılır.FOSİL YAKITLARFosil yakıtlar, çürüyen tarih öncesi bitki ve hayvanlardan milyonlarca yılda oluşmuş, kömür, petrol ve doğalgaz gibi yakıtlardır. Fosil yakıtlar yenilenebilir kaynaklar değillerdir.Isı enerjisi elde etmek için kullandığımız yakıtların büyük bir kısmı fosil yakıtlardır. Fosil yakıtlar ; birikmiş güneş enerjisinin depo edilmiş şeklidir. Bitki ve hayvanların kalıntılarıyla oluşur. Oluşumları milyonlarca yıl sürer. Genellikle kaya katmanlarının altında sıkışmış ve gömülmüş olarak bulunur. Kömür, bataklıklardaki bitkiler ve bitkisel atıklardan oluşur. Kömürlerin oluşması milyonlarca yıl sürebilir.Petrol, hayvan ve bitki atıklarından oluşmuştur. Karaların hemen altında ya da deniz altındaki yataklarda bulunur.Doğal gaz da petrol gibi karaların altındaki boşluklarda ya da deniz altında bulunur.
Yakıt olarak kullanılan odun, bitkilerden elde edilir. Bitkiler büyümeyi, gelişmeyi ve besin yapmayı güneş enerjisi ile gerçekleştirir. Bu enerjiyi depo eder. Odun yakıldığında bu enerji, ısı enerjisine dönüşür.Fosil yakıtlar nasıl oluşmuştur ?Fosil yakıtlar hangi amaçla kullanılır ?Fosil yakıtlar nasıl çıkarılır ve taşınır ?Fosil yakıtlar tükenir mi ? Fosil yakıtlar nasıl kullanılmalıdır ?YAKIT ÇEŞİTLERİ
Katı Yakıtlar : Odun, kömür.Sıvı Yakıtlar : Benzin, mazot, gaz yağı ve fuel-oil.Gaz Yakıtlar : Ham petrolden üretilen sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) , doğal gazIsı Cisimleri Hareket Ettirir

Yakıtların oksijenle birleşerek yanması sonucunda oluşan ısı enerjisi harekete dönüşebilir. Yediğimiz besinler enerji verir. Besinlerden sağladığımız bu enerji ısı enerjisidir.Otomobiller; yakıtın motorda yanması sonucu oluşan ısı enerjisi ile hareket eder.ISI : Isı bir enerjidir. Diğer enerjilere dönüşebilir. Isı birimi joule (jul) olup kısaca ( j ) ile gösterilir.SICAKLIK : Sıcaklık bir enerji türü değildir. Birimi celsius (selsiyus)’tur. C ile gösterilir ve termometre ile ölçülür.Günlük hayatta ısı enerjisi birimi olarak kalori de kullanılır. Kısaca ( cal ) ile gösterilir.ISINMA – SOĞUMAIsının maddeler üzerindeki en belirgin etkisi ısınma ve soğumadır. Isınan maddelerin sıcaklığı artar, soğuyan maddelerin sıcaklığı azalır.Yazın elektrik ve telefon telleri sarkar, kışın ise gerginleşir. Bunun nedeni tellerin ısınması ve soğumasıdır.Maddeler ısıtıldıkça genleşir, hacmi büyür. Bu duruma genleşme denir. Katılar, ısıtıldıklarında az genleşir.Sıvılar, ısıtıldıklarında katılardan fazla genleşir.Gazlar, ısıtıldıklarında katılardan ve sıvılardan daha fazla genleşir. ısınma ---------->BÜZÜLME GENLEŞME < ---------- soğumaMaddeler soğutulduğunda hacmi küçülür.Maddelerin hacimce küçülmesine büzülme denir.Katılar, sıvılara göre daha az büzülür. Gazlar ise hem katılardan hem de sıvılardan daha fazla büzülür.Genleşme ve büzülme birbirinin tersidir.Her maddenin genleşme oranı farklıdır.Bazı maddeler az, bazı maddeler çok genleşir.Çok genleşen madde çok büzülür, az genleşen madde az büzülür.Genleşme ve Büzülmenin Olumsuz EtkileriKatı cisimler ısıtılır ve aniden soğutulursa çatlayıp kırılabilir.Metal ve metalden yapılmış cisimler, ısı aldıklarında genleşir. Böyle cisimler, genleşmek için uygun yer bulamazsa eğilip bükülür, kırılır.Genleşme oranı dikkate alınmadan çekilmiş elektrik ve telefon tellerinden kışın kopmalar,yazın sarkmalar görülür.Demir yolu rayları, ısının etkisi düşünülmeden döşenirse eğilip bükülür ve kazalara neden olur.Genleşme ve Büzülmenin Olumlu EtkileriSıcaklığı ölçmek için kullandığımız termometreler, sıvıların genleşmesinden yararlanılarak yapılmıştır.Genleşme oranı farklı iki metalin kullanıldığı metal çiftlerinden yararlanarak termostat yapılır. Termostat, buzdolabının istenilen sıcaklıkta kalmasını sağlar.Elektrikli fırınlarda, ütülerde sıcaklığı; kalorifer kazanlarında suyun sıcaklığını istenilen düzeyde tutmak için de termostat kullanılır.Kapağı sıkışmış şişe ve kavanozlar, maddelerin genleşmesinden yararlanılarak kolayca açılabilir.Sıvılar, ısıtıldığında ya da bulundukları ortamdan ısı aldığında buharlaşarak gaz hâline geçer. Sıvı, buharlaşırken ortamdan ısı alır. Bulunduğu ortamı soğutur. Bu olaya buharlaşma denir.Gaz hâlindeki su buharı soğutulduğunda, sıvı hâle gelmesine yoğunlaşma denir. Gaz yoğunlaşırken ısı verir. Ortamı ısıtır. Buharlaşma ile yoğunlaşma birbirinin tersidir. Yıkanıp dışarıya asılan çamaşırlar, yaz mevsiminde daha çabuk kurur. Kış mevsiminde ise daha yavaş kurur.Yaz mevsiminde yağmurların oluşturduğu su birikintileri kısa sürede buharlaşarak kurur, diğer mevsimlerde ise bu süreç daha uzundur.Bu durumlar bize, sıcaklıkla buharlaşma arasında ilişki olduğunu gösterir.K A Y N A M AAldığı ısı nedeniyle, sıvı maddelerin yüzeyinde yavaş yavaş buharlaşma başlar. Isınmakta olan sıvının sıcaklığı yükselirken buharlaşma devam eder. Sıvı belirli bir sıcaklığa ulaşınca yüzeye doğru kabarcıklar oluşur. Sıvının her tarafından buharlaşma başlar. Sıcaklık sabit kalır. Sıvının sıcaklığının sabit kalarak buharlaşmanın hızlı bir şekilde devam etmesine kaynama denir.

KAYNAMA
BUHARLAŞMA
Belli bir sıcaklıkta olur.
Sıvının her tarafında ve hızlı olur.
Ortamdan ısı alarak gerçekleşir.
Her sıcaklıkta olur.
Sıvının yüzeyinde ve yavaş olur.
Ortamdan ısı alarak gerçekleşir.
Sıvı hâldeki saf maddeleri ısıttığımızda sıcaklık yükselir. Sıcaklık, belli bir noktaya geldiğinde ısı verilmesine rağmen değişmez. Isı almaya devam eder. Sıvı kaynamaya başlar ve sıcaklığı sabit kalır. Bu sıcaklığa kaynama noktası denir.Her saf maddenin kaynama sıcaklığı farklıdır.Ortam ve koşullar değişmedikçe bir saf maddenin kaynama sıcaklığı her zaman aynıdır.Saf maddeler kaynama sıcaklığına göre ayırt edilebilir.Bilim adamları, kaynama sıcaklığını test ederek bir maddenin saf olup olmadığını ve türünü belirlerler. ERİME VE DONMAİlkbahar ve yaz mevsimlerinde bazen dolu, kış mevsiminde kar yağar. Soğuk havalarda ise yeryüzündeki su birikintileri buz hâline gelir. Kar, dolu ve buz, suyun katı hâlidir.Dolu, kar ve buz ısının etkisiyle eriyerek tekrar su hâline gelir.Suyun buz hâline gelerek katılaşmasına donma, buzun su hâline gelmesine erime denir. Katı bir madde erirken bulunduğu ortamdan ısı alır.Sıvı bir madde donarken bulunduğu ortama ısı verir.Saf maddelerin erime ve donma sıcaklığı aynıdır. Saf bir madde hangi sıcaklıkta eriyorsa o sıcaklıkta donar.YOĞUNLUK (BİRİM HACİM KÜTLE)

Maddelerin suda yüzmelerinin ya da batmalarının nedeni ağır ya da hafif olmalarından değildir. Ağır olan koca bir tomruk, su üzerinde yüzerken hafif olan küçük bir taş hemen batar. Bunun nedeni maddenin boyutlarına göre ağır ya da hafif olmasıdır.
Suda yüzme – batmanın tek başına kütle ya da hacimle ilgisi yoktur. Her ikisi ile birden ilişkisi vardır.Cismin kütlesi büyük, hacmi küçük olursa batar.Bir cismin suda batması için daha ağır olması önemli değildir. Maddenin yoğun olması önemlidir.Suda batan madde, yüzen maddeden daha yoğundur.Her maddenin yoğunluğu, 1 ml hacmindeki kütlesi tartılarak bulunur.Maddenin 1 ml hacmindeki kütle miktarı yoğunluk ya da birim hacim kütle diye tanımlanır.
Her maddenin birim hacim kütlesi farklıdır. Aşağıdaki tabloda bazı maddelerin birim hacim kütlesi verilmiştir.Bunu hep birlikte inceleyelim.

Madde
Birim hacim kütle (g/ml)
Su
1
Hava
0,0013
Zeytinyağı
0,9
İspirto
0,8
Buz
0,9
Alüminyum
2,7
Bakır
8,9
Benzin
0,7
Demir
7,8
Gümüş
10,5
Altın
19,3
Genellikle maddelerin, sıcaklıkları arttıkça hacimleri genişler. Maddelerin katı hâlleri sıvı hâllerinden daha yoğundur.Su donarken yoğunluğu azalır, buz su üstünde yüzer.
YOĞUNLUK NİÇİN ÖNEMLİDİR ?Tek katlı binalar yoğunluğu az olan ahşap, tuğla, kerpiç gibi malzemeler kullanılarak yapılabilir.Çok katlı binaların yapımında kullanılan malzemelerde ise dayanıklılık, fazla yük taşıma gibi özellikler aranır. Bu nedenle çok katlı binaların yapımında demir, çelik gibi yoğunluğu fazla olan malzemeler kullanılır.Uçakların kolayca uçabilmesi için uçak yapımında demir yerine alüminyum kullanılır. Çünkü yoğunluğu demirden az olan alüminyum, ayrıca demire göre daha hafif ve daha dayanıklı bir maddedir.

Çam Kurabiyesi

Malzemeler
125 gr Margarin
2/3 Su Bardağı Pudra Şekeri
1 Adet Yumurta Sarısı
1 Paket Vanilya
2 Su Bardağı Un
1 Çorba Kaşığı Kuş Üzümü
Yemeğin Tarifi
Ön hazırlık olarak fırını 160 derecede ısıtın.Yağ, şeker, yumurta sarısı ve vanilyayı küçük bir kapta karıştırın. Hafif bir krema kıvamına gelene dek mikserle çırpın.Unu eleyerek kaba alın. Küşüzümlerini ilave edin. Yumuşak bir hamur haline gelene dek karıştırın. Hafifçe unlanmış bir zeminde yumuşak hareketlerle yoğurun.Hamuru ikiye bölün. Hamurun yarısını iki yaprak yağlı kağıdın arasına koyun. İnce bir hamur haline gelene dek açın. İkinci hamuru da aynı şekilde açın. 20 dakika buzdolabında dinlendirin.Şekilli kalıplar kullanarak hamuru kesin. Fırının en üst rafında 20 dakika pişirin. Çıkarttıktan sonra 5 dakika tepsinin içinde bekletin. Daha sonra tepsiden alıp, servis yapın.